2004 yılında çıkardığı ilk albümüyle Türk rock tarihinin en büyük başarılarından birine imza atan, geçen zaman zarfı boyunca Türkiye'nin dört bir yanını dolaşan maNga yıllardır beklenen yeni albümü ile nihayet karşımızda. Artık daha olgunlar, daha hüzünlüler ve bu defa hikayeleri Ankara'ya değil İstanbul'a, ''Şehr-i Hüzün''e ait...
Sony Müzik’te hissedilir bir heyecan vardı o gün. Kimi görsek gözlerinden tarifsiz bir heyecan okunuyordu. CD kutusunu, albümü dinlememiz için bize verirlerken bile yeni doğan bebeğini kucağında tutan bir annenin özeniyle yapıyorlardı bunu. Kolay değil, çok uzun bir süredir bu albümün doğmasını bekliyorlar. Sadece onlar mı? Binlerce maNga hayranı belki de beş yıldır bugünün hayalini kurdular. Ama plak şirketi çalışanlarından ve maNga hayranlarından daha heyecanlı olanlar da var. Kim mi? Tabii ki Ferman, Yağmur, Özgür, Efe ve Cem.Yıllardır bu şarkıları mükemmel hallerine dönüştürmek için uğraştılar, didindiler ve şimdi nihayet onları sevenleriyle paylaşmaya sıra geldi. Albümü dinleme faslımız bitmek üzereyken odaya giriyor Yağmur, Ferman ve Özgür üçlüsü. Müzik fonda çalmaya devam ederken “heyecan”ın ötesinde bir şey daha görüyorum gözlerinde, o da “gurur”. Henüz yeni doğmuş olabilir ama onun da ilk çocukları gibi başarılara imza atacağını içten içe bilmenin getirdiği bir gurur bu. Beş yıllık sanatsal mücadelenin boşa olmadığını bilen bir gurur bu…
STEAMPUNK NEDİR?
80'ler ve 90'ların başında ortaya çıkan, bilimkurgu ve fantezinin bir alt türü. Sanayi devrimi döneminde geçen, buharın bulunduğu ama elektriğin henüz bulunmadığı bir çağda geçen, fantastik ve bilimkurgu elementlerine sahip bir tarz. Devasa buhar makineleri, acayip araç gereçler, tuhaf vücut eklemleri bu türün olmazsa olmazları. Steamboy, Howl'un Yürüyen Şatosu, Wild Wild West bu türün sinemadaki bilinen örnekleri.
Albümün çıkışındaki gecikme sizin üzerinizde bir baskı yarattı mı ve bu baskı müziğinize yansıdı mı?
Ferman: Bizi gerdiği zamanlar oldu ama müziğimize yansımadı. Bizim tatmin olmayışımız da albümü geciktirdi çünkü.
Yağmur: Birçok insan için bu süre fazla gibi gözüküyor. Ama açıkçası bizim için bu süre oldukça dolu geçti, hatta hala da öyle devam ediyor. Formülizasyon uygulamak istemedik, bütün olay orada. İlk albümde başarılı olmuş şeylerin üzerine giderek yapmadık, iyice dolup biriktirmeyi bekledik ve gerçekten içimizden gelerek yapıp kayda girmek istedik. Ankara'dan İstanbul'a geldiğimiz süre aslında bizim için çok fırtınalı geçti ve hemen konserlere geçtik. Ardından her şey duruldu ve o sırada herkes kendi düzenini kurarken biraz da kendi içimizde durup beste yapma aşamasına geçtik.
Rock tarihine baktığımızda ilk albümlerde gruplar kimliklerini oturtmaya çalışırlar ve sonra başyapıtlar ortaya çıkar. Ortada çok başarılı bir "ilk albüm"ün olması sizde bir kimlik sorununa yol açtı mı? İlk albüm bu kadar başarılı olmasa daha sağlıklı, daha problemsiz bir süreç olabilir miydi?
Özgür: 2002 yılında kurulan bir gruptuk ve 2004'ün sonlarında çıkmıştı albüm. Orada da üç yıllık bir hazırlık süreci var aslında. Ama ilk albümün ikinci üzerinde yarattığı baskı doğru bir tespit. Birçok sanatçı da ilk albümünde başarılı oluyor ama ikinci ya da üçüncü albümlerinde aynı başarıyı elde edemeyebiliyorlar. Onun da getirdiği bir sorumluluk vardı. Elimizden gelenin en iyisini yapalım ki ismimize tezat oluşturacak bir şey gelmesin istedik.
Ferman: Bir kere yaşam tarzı değiştiği için etkilenmeler değişiyor. Beslenecek başka şeyler aramaya başlıyorsun. O dönem zordu. Bir dönem oldu, işte İstanbul'a alışma süreci filan, o dönem bir şeyler biriktiremedik, biraz zor geçti. Sonra kafamızı toparladık ve tekrar yazmaya başladık.
SPA'YA NE OLDU?
Maskotunuz SPA albümde çok minik görünüyor. Neden geri planda? Ferman: Bizim kendimizde hissettiğimiz olgunlaşma, müziğimizdeki gelişimin göstergelerinden biri diye düşünüyorum. İlk albüm gibi önde olsaydı bizim hissettiğimiz değişimi çok vurgulamayacaktı. Burada bizim ön planda olup onu geriye almamız kafamızdaki değişimi simgeliyor diye düşünüyorum. Klibe de ya hiç koymayacağız ya da bu kadar az koyacağız. Yağmur: Hiçbir albümümüzde ilk albümde önde olduğu kadar önde olacağını sanmıyorum. Albümü, şarkıları yaptıktan sonra, artwork, fotoğraf çekimleri sürecinin sonunda buna karar verdik. Başta spa'yı öldürüyoruz demedik yani. Öyle bir şey olmadı. Burada daha gerçek bir dünya var. İlk albümde tam tersiydi. Spa'nın gerçekliğinde biz hayaldik. Burada biz gerçeğiz ve bu albüm bizi anlatıyor. Spa gerçek hayattaki bir çizgi roman karakteri burada. Bir de genel olarak kendi ritüellerini, kendi geleneklerini yıkan grupları daha çok sevmişimdir. Zor ama bence olması gerekendir.
"STEAMPUNK GİBİ BİR DURUM VAR"
Etkileşimler değişti derken...
Ferman: Hep çok fazla şey dinlemeye çalışıyorduk ama bu dönemde biraz daha fazla dinledik sanırım. Klasik Türk müziği çok dinlemeye başladık. Okuduklarımızı izlediklerimize kendi gözlemlerimizi katmaya, referans sağlamaya başladık.
Yağmur: Türk müziği etkisi zaten ilk albümde de vardı ama bu defa daha bir su yüzüne çıktı. Albümde bir yandan postmodern, bir yandan nostaljik bir yapı var, albümün aşağı yukarı her yerine sindi bu. Planlanmış bir şey değildi ama oldu bir şekilde. Alaturka ile modern bir yapının birleşmesi gibi. Steampunk gibi bir durum hissettim ben, ilk Ferman'la bunu konuştuğumuzda da bunu söylemiştim.
Ferman: Evet o açmıştı kafamdaki bazı şeyleri.
Yağmur: O fikir her şeyi bir çatı altına toplamıştı. Gittiğimiz yönü gördük o sayede. Mesela steampunk'ta da alternatif bir evren vardır ve o evrenin kendi kuralları, kendi teknolojisi, kendi modası, kendi felsefesi vardır. Sanki bu albüme de kategorize etmesi zor, birden fazla öğeyle, birden fazla akımla ancak bir etiket yapıştırılabilir diye düşünüyoruz. Albüm için diyebileceğimiz şey; sanayi devriminde yaşıyor olsaydık ama bilgisayar yapmaya kalksaydık, 18. yüzyılda falan, nasıl yapardık, herhalde çok büyük bir şey olurdu ve buharla çalışan bir şey olabilirdi. Büyük boruları olurdu, belki de bir apartman büyüklüğünde olurdu. Bu albümü de en iyi tanımlayan yapı bunlar diye düşünüyoruz. Ama her dinleyen kendi filtresinden kendi geçirecektir.
"HAYRANLARIMIZ DA BÜYÜDÜ, MÜZİĞİMİZ DE..."
Kitleniz daha çok gençlerden oluşuyordu, şimdi müziğinizin de olgunlaşmasıyla birlikte daha büyüklere de ulaşacağınızı düşünüyor musunuz?
Yağmur: Düşünüyoruz çünkü şimdi onlar da büyüdü. 4 sene o yaş jenerasyonu içinde çok büyük değişimlere sebep olur. Kendimi düşünüyorum; lisede dinlediğim müzik ile üniversitedeki arasında büyük bir fark var. Eminim aynı şeyi sunsak onlar da kabul etmeyecekti.
Ferman: Her şeyin puzzle'ın bir parçası gibi sonradan oturma durumu bizi heyecanlandırıyor. Bir kurgu var ama o kurgu öyle garip tesadüflerle oturuyor ki... Grafikerimize albümden parçalar yolladığımda onun o hisle yarattığı şeylerle Yağmur'un dediği o zamansızlıkla örtüşmesi bir tesadüftü.
Yağmur: İşaretleri gördük, önemli olan da odur. İçgüdülerimiz takip etmemiz önemli olan, konsept bir şeyin peşindeyseniz yaratıcı süreçte size sürekli hayattan işaretler gelir. Onları iyi takip edip algılarsanız sonuca da güzel yansır diye düşünüyorum. Tuluyhan Uğurlu'nun da o açıdan bu albümde çok önemli katkısı oldu. Piyano batı enstrümanıdır ve klasik batı müziğinin mihenk taşıdır. Tuluyhan Uğurlu piyanoyu daha alaturka kullanan bir virtüözdür. Bu da çok güzel örtüşüyor. Batılı bir enstrümanla alaturka bir icra tarzı var. "İstanbul Kanatlarımın Altında"daki tema müziği de zaten albümün bahsettiğimiz bu genel yapısına güzel oturdu diye düşünüyorum. Tuluyhan Uğurlu klasik müzik bestecisi ve virtüözü bir adam olabilir ama çok rock'n roll bir adam aslında.
Linkin Park son albümde Rick Rubin'le çalıştı; U2'dan etkilenen olgun bir müzik yaptı. Grubun kitlesi beğenmedi ve eski tarza yakın şarkılara klip çekildi. Bu albümde sizce de böyle bir tehlike var mı?
Yağmur: Tabii ki. Olabilir. Her şeyi öngörmemiz mümkün değil. Her albümde yeni bir şey sunmak isteyen bir ekipseniz bunu çok kafaya takmamanız gerekiyor. Belli bir beklenti içinde olan insanlar tarafından tepki alabilir. Çok önemli değil bizim için. Uzun soluklu bir aşamada anlaşılacağını, oturacağını düşünüyorum ben de.
Özgür: Değişmeyen tek şey değişimin kendisi. Biz de büyüyoruz, olgunlaşıyoruz. Ortaya çıkardığımız müzik bir şekilde değişecek. Sürekli kendini tekrar eden bir ekip olmak istemeyiz.
Ferman: Ortada daha tepki yok ama öyle olması zaten iyidir, kötü değildir. Herkes mutlu olursa da problem vardır. Benim de oldu zamanında Korn'da, "Untouchables" zordur mesela, dinledikçe sevmeye başladım. Bu albüm de bana öyle geliyor, dinlendikçe daha çok sevilecek.
İstanbul'u "Şehr-i Hüzün" olarak tanımlıyorsunuz...
Yağmur: İstanbul'u tek kelimeyle özetlemek çok zor bir şey. Bir sürü başlığı var ama biz hüzün kısmını almayı tercih ettik. Albümde nostaljik bir hava var. Eski dil olması da "Şehr-i Hüzün", onu gösteriyor.
Ferman: Niye hüzün hissediyoruz? Ankara'dan geldiğimiz için orada sokakta gördüğümüz şeylerle burada gördüklerimiz çok farklı. Biz burada yıkık bir köşk ya da üç yüz yıllık bir çeşmenin üstündeki yazıları gördüğümüz zaman, çok garip oluyoruz. Gökdelenlerin yanında bir köşk yıkılmış ve kimsenin umurunda değil. Ankara'da bu kadar yoktur böyle bir şey. Bazı tipler var sokakta. Adam 1600'lerden mi çıkmış, 2050'den mi çıkmış belli değil.
Özgür: Fark edilmeyen bir zamansızlığı ve karmaşası var bu şehrin. Saraylar, hanlar, bahçeler Sultanahmet'te 600, 700 yıllık binaların yanından tramvay geçiyor. İki sokak ileriye gidiyorsun internet kafe var, öteye gidiyorsun türkü bar, dergah, Eyüp'ten geçiyorsun camiler ve bu kadar karmaşa insanları hiç enterese etmiyor.
YAĞMUR EMO MU OLDU?
Yağmur'un yeni "emo" imajı herkesin merak konusu. Neden, nasıl, niçin? Yağmur: Bir sabah kalktım ve kendimi bu şekilde buldum diyecek halim yok:) Biz hiçbirimiz modayla ilgilenen ya da imaj maker’ı olan adamlar değiliz, her şeye kendimiz karar veriyoruz. Bir de kendimle ilgili değil ama şöyle bir şey açıklamak isterim; emotional punk, emotional pop akımlarının Türkiye’de biraz yanlış yansıtıldığını düşünüyorum. Çünkü son 20 senelik bir akım bu, Fugazi’lerden falan başlıyor ve olay saçını boyayıp fön çekmekten ibaret bir şey değil. 60’ların sonunda Woodstock döneminde hippiler, çiçek çocuklar vardı. O zaman için birçok kesime onlar itici geliyordu. 80’lerin sonunda stellalar, disco çocukları vardı, glam rock’ta daha kadınsı bir imaj vardı. 90’larda da slim fit giyinip saçını uzatan abilerimiz vardı. Biz de öyleydik ama biz bol pantolon giyinip zincir taktığımızda onlar “ne lan bu haliniz” diyorlardı. Şimdi de böyle bir moda akımı var. Onları desteklemek ya da beğenmek zorunda değilsiniz ama "tu kaka" dediğiniz zaman tutucu tarafta olmuş oluyorsunuz ve bu çok doğru değil. O şekilde gözükmek o insanın kişiliği hakkında bilgi vermemeli, önemli olan bu. Bana çıkıp da "emo olmuş" derlerse çok da rahatsız olmam, çok da önemli değil benim için.
Şarkı sözlerinde Vega'dan Deniz Özbey ('Her Aşık Ölümü Tadacak') ve Gripin'den Birol Namoğlu'nun ('Dünyanın Sonuna Doğmuşum') katkıları var. Hepsi de GRGDN sanatçısı. Bu paslaşmalar nasıl oluyor?
Yağmur: Dünya görüşü çok uzak adamlar değil sonuçta. Bir yere oturup iki tek attığımızda da güzel muhabbet edebildiğimiz adamlar. O çok doğal bir süreçti. Aynı stüdyoda kayıt yapıyoruz, Birol geliyor; "gel baba şarkıları dinle" diyoruz. Bizim şöyle bir süreç oldu; Ferman'ın DVD'sini izleyince de fark ediliyor.
Özgür: "Sing Your Song"dan beri bir süreç var. Haluk'la (Haluk Kurosman; prodüktörleri) yolumuz kesişmiş, Hadi'yle (menajerleri) bize güvenmişler albümümüzü desteklemişler. Daha sonra İstanbul'a gelmişiz, albümümüz yok, Gripin'le sahneye çıkıyoruz. Bize destek oluyorlar, Vega aynı şekilde bize destek oldu.
Yağmur: 'Dünyanın Sonuna Doğmuşum' da Birol'un katkısı oldu. Dünyanın sonuna doğmuşum onun cümlesi ve bunu Özgür'le daha önce paylaşmış. Döndü dolaştı bu tekrar geldi. Şarkıda bir noktada kilitlenmiştik, anahtar bir laf, cümle gerekiyordu. Birol'u da söz yazarlığı açısından severiz, iyi bir söz yazarıdır. "Dünyanın sonuna doğmuşum" lafı çok bir şey uyandırdı bizde.
Ferman: Şarkıyı inanılmaz açtı ve takır takır yazmaya başladık.
Bu albümde en zor çıkan şarkı hangisiydi?
Ferman: 'Cevapsız Sorular'dır. İlk 2002'de yaptık, değil mi?
Yağmur: Başladık, hatta ilk albüme girme olasılığı vardı. Defalarca değiştirdik. Yazdıkça ustalaştık ve beğenmemeye başladık. Ondan sonra da 'Üryan Geldim'dir. Onun müziği, gitar teması kaç senedir var. Çok güzel bir şey olacağını hissediyordum ama bir türlü yapamıyordum. Ama ikisi de sonuç itibariyle en güçlü şarkılar arasında. Demek ki bazen bir şey hissediyorsanız peşinden koşmak gerekiyor.
En kolay hangisiydi?
Yağmur: 'Beni Benimle Bırak' galiba. Hatta albümde ilk bitmiş şarkıdır.
Ferman: 'Evdeki Ses'tir ya.
Özgür: Gerçi o da hazır. (kahkahalar)
Yağmur: Alper Ağa'yla onu yapmamız bizim için çok ayrı bir şey oldu. Sonuçta çok önemli bir isim bence. Yaptığımız müzikten farklı bir kulvardalar ama etkilendiğimiz isimlerden biridir Cartel. Rap ve hiphop dendi mi hala keyifle dinlediğim bir albüme o dönemde imza atmayı başardılar. Müzikal anlamda da bir sürü ilki yapmışlar, bağlama sample'ı kullanmışlar vesaire.
CD PLAYER'DAN ÇALAN TAŞ PLAK: "ŞEHR-İ HÜZÜN"
Bu albümü yaparken neler dinlediniz?
Ferman: Bu süreç içinde beste yaparken beni en çok etkileyen albüm Ercüment Batanay'ın Tambur albümü oldu.
Özgür: O kadar çok şey dinliyoruz ki, hangisinin neresinden ne şekilde etkilendiğimiz çok belli değil. Aslında olayın söz ve beste kısmında fazla yokum ben. Bizimkilerin nelerden etkilendiğini biliyorum ve sadece müzik değil: Sinema, kitaplar... Hayyam, Karacaoğlan'a gidilmesi, öyle bir edebi, felsefi bir yaklaşım mevzu bahis. Şöyle bir atak yapayım şeklinde değil de tüm bunların hepsinin birleşmesiyle ortaya çıkan ruh halinde müzik bunu istiyor ve şu an bunu çalmam iyi olur yaklaşımında geçti kayıt.
Yağmur: Yok aslında. Ben albümün hem beste aşamasında, hem de prodüksiyon aşamasında da olduğum için fazla müzik dinlemedim. Ama genel olarak son dönemde çok nadiren dinlediğim zamanlarda daha çok 80'lerden dinliyorum. Elektroniğinden tutun da heavy metal'ine kadar. Eskiden kafa sallayarak dinlediğim şeyleri biraz daha prodüksiyon kafasıyla inceleyerek dinlemeyi seviyorum.
LIMP BIZKIT, LINKIN PARK, JAPONYA, WEMBLEY VE DİĞERLERİ
• 29 Haziran'da Limp Bizkit’in Sofya konserinde ön grup olarak sahne alacaklar! Bu konuda epey heyecanlılar. Keşke Bizkit buraya gelse de, burada da takılsalar beraber demekten alamıyoruz kendimizi. • Rock’n Coke Linkin Park öncesi için isimleri geçiyor ama röportajı yaptığımız sırada kesinleşmiş bir şey yoktu. • Tarkan’dan önce İngiltere’nin tarihi konser mekanı Wembley Arena’da sahne almamalarının sebebi soundcheck yapmalarına izin verilmemesiymiş. • Yağmur’un babası Ali Sarıgül albümde ney çalıyor. • Albümdeki konuk sanatçıların hepsinin katıldığı özel bir konser vermek istiyorlar. • Japonya’da albümleri yayınlandı. Bu da yayınlanacak. Manga kültürünün merkezi Japonya’da bile maNga diye bir grup yokmuş, bunu çok şaşırtıcı buluyorlar. Japon fan’ları olmasının bir sebebi de “manga” ismi.
Albümü tek kelimeyle özetleyecek olsanız o kelime ya da cümle ne olur?
Ferman: CD player'dan çalan taş plak...
Bizi filmler de etkiledi dediniz, bu albüme karşılık gelen bir film var mı sizce?
Yağmur: Bir günü anlatan bir film olabilir mesela. Gün doğumuyla başlayıp gün doğumuyla bitiyor albüm çünkü. Bir gün içinde yaşananları anlatan bir film olabilir.
24 yani (kahkahalar)
Yağmur: Bu benim aklıma bir şeyi getirdi aslında. Albüm sırasında "Flatliners"ı çok izledim (Not: Bu kült filmde de 24'den tanıdığımız Keifer Sutherland oynar) ve albümü yaparken filmin birçok sahnesi gözümün önüne geldi. Özellikle de giriş sahnesi bu albümü dinlerken birçok sahnede vizyon olarak gözümün önüne gelir. Bir helikopter çekimi, okyanustan geliyor, gün doğuyor o sırada, şehri görüyorsunuz, kamera Keifer Sutherland’a yaklaşıyor, "Today Is A Good Day To Die" (Bugün ölmek için güzel bir gün) diyor. Bu albümde ölüm temasını çok fazla işledik. "Lost Boys"ta da böyle bir çekim var, vampirlerin gözünden.
Ferman: Film olarak "İstanbul Kanatlarımın Altında"yı da söyleyebiliriz, hem Hayyam'dan dolayı (Ömer Hayyam filmde bir karakter olarak karşımıza çıkıyordu), hem de Tuluyhan Uğurlu'dan dolayı.
Fanların seslerinin kullanıldığı bir şarkı var. Nasıl seçtiniz?
Yağmur: Belli bir sürede sınırlandırmamız ve seçmemiz gerekiyordu. Belli kriterimiz yoktu, net anlaşılanları seçmeye çalıştık. Bu da aslında Hadi'nin (grubun menajeri) fikriydi. Güzel olur dedik. Her ne kadar bu dört senelik süreç bizim için dolu dolu geçtiyse de bizi bekleyen insanlar için sıkıcı bir süreç olmuş olabilir. Bunun amacı da bizi destekleyen insanlara selam çakmak yani.