The Twilight Saga: Eclipse (Tutulma) filmini heyecanla bekleyen hayran kitlesi sonunda muradına erdi. Eclipse tüm dünyayla aynı zamanda Türkiye’de gösterime girdi ve gişede yapımcısının yüzünü güldüreceğini daha ilk günden belli etti. Ben filmin akşam izleyicilerindendim o nedenle gündüz yorumlarını görmemek için sizlerle olamadım; ama artık kıdemli (!) bir hayran olarak serinin 3. Filmi hakkında birkaç şey söylemek isterim.
Her film hem Alacakaranlık serisinden birer parça hem de yönetmeninden bir imza taşıyor. David’in aslan pençesi ise filmin başına atılmıştı diyebiliriz; Riley’in dönüşüm sahnesi filme uçurum atlayışı yapmak gibi bir şeydi. Soluklarımızı tuttuk ve film sonuna dek hiç bırakmadık. Bu nedenle David’i kutlamak gerek. İzleyicinin beklentisini yüksek tutmak adına harika işler yapmış…
Gelelim dikkat çekici karakterlerimize.
Newmoon’da Jake’in genç bir adama dönüşümünü izlediğimizi söylemiştim; Ama Eclipse için resmen tadı damağımızda kalan bir oyunculuk sergilediğini itiraf etmem gerek. Saatlerdir tekrar tekrar düşünüyorum, o sahnelerde o duyguları daha iyi verebilmenin bir yolu olmadığını fark ediyorum. Umudun ve umutsuzluğun arasındaki ince çizgide sürekli gidip gelen Jake’in duygularını izlemek tam olarak sinema ziyafetiydi. Hele filmin son sahnelerine yakın kemiklerinin iyileşmesini beklerken sarf ettikleri; “Tüm kırılmaların aynı anda olmasını istiyorum” sanırım benim gibi pek kurt sevmeyenleri bile kendinden geçirdi.
Bazıları için Bella son derece kararsız, ne istediğini bilen ama Jake’den de vazgeçemeyen biri gibi görünebilir, eminim kitapta da bu yönde çok fazla eleştiri aldığı oldu. Özellikle de Şafak Vakti’ni okumamışlar tarafından… Oysa Jake ve Bella arasındaki bağların vurgulanması açısından bu filmde bir çok güzel sahne gördüm diyebilirim. Bella’nın insan tarafına olan saplantısı ve bu konudaki öfkesi Jake’in Şafak Vakti filmlerindeki performansı konusunda bizlere harika fikirler verdi.
Edward’ın Newmoon’da hissedilen etkisinden bahsetmiştik; ama bu filmde ona doyduk diyebiliriz. Hayranların çayır sevgisini kullanmayı iyi başarmışlar açıkçası, her çayır sahnesinde sinemadaki kızlardan ince iç çekişler duydum. Diğer taraftan Edward’ın hala pişmanlık dolu bir yanı olduğunu bu nedenle Jake konusunda bu kadar anlayışlı davrandığını düşünmeden edemiyorum; tabii Bella’nın elini incittiği sahne dışında… Bunu duyan Edward’ın sukunetinden eser kalmamıştı (Ah ama biz burayı daha önce de görmüştük)
Edward’ın eski dönem flört anlayışı romantizm tutkunlarını bir kez daha fethetmiş gibi görünüyor, ama görüntülerin Şafak Vakti açısından son derece aydınlatıcı (!) olduğunu söylemeliyiz. Bella’nın evlenmeyi kabul etmesine şaşırmamak gerek.
Jake ve Edward arasında geçen o çadır konuşmasını izlerken genç ve öfkeli bir kurdu izleyen sakin ama aşık bir adam gördüm; herşeyden habersiz uyuyan kırılgan bir Bella gördüm, ve bu üçlü acı üçgenini seyrederken muhteşem olduğunu düşündüğüm için kendimden şüphe ettim, ama itiraf etmeliyim zihnimdeki bantta kendini sürekli tekrar ediyor…
Bella’nın umutsuz öpücüğü, Jake’ın savaşa gitmeden önce hissettikleri, kurtlar ve vampirlerin o umulmaz işbirliği… Bu filmde kan kokusu hiçbir filmde olmadığı kadar yoğundu; Jasper için tüm düşüncelerimiz yeniden yazıldı desek yeridir sanırım. Ayrıca Alice ile aralarındaki bağı daha net görmüş olduk.,
Rosalie’nin Bella’yla olan konuşması da filmden önce sızan sahnelerden biriydi ve üzerine uzun fan yapımı fragmanlar yapıldı. Seçimler bu filme damgasını vurmuş gibiydi açıkçası, Rosalie’nin geçmiş hayatına atılan o bakış; onu anlamak açısından bize biraz daha fikir vermiştir umarım.
Özür dilerim; David’den de Bryce’dan da ama Victoria’da beklediğimi bulamadığımı itiraf etmeliyim. Newmoon’un hem filmdeki sahneleri hem de filmden çıkartılan sahneleri onu Rachalle’in bu rol için ne kadar uygun olduğunu kanıtlar gibiydi; ama Bryce fazla çocuksu yüzüyle o ateşi yansıtmaktan uzaktı açıkçası.
Jane’i filmde iki kez gördük ama kemiklerimize kadar ürperdik. Her sahnesinde vurucu ve son derece etkileyiciydi. Bree’ye ikinci bir şans vermediğini söylerken aslında Bella’yı kast edişi bizi koltuklarımızda ürpertti.
Alacakaranlık’ın iştah açıcı olduğu bu mönüde fikrimce Tutulma “ana yemek” kabul edilebilir mi? Sanırım evet. Hazırladı, beklentiye soktu ve vuruşunu yaptı. Benim için bu filmde hemen herşeyden biraz vardı. Müzikler için sanırım 3. Seyredişimden sonra birşeyler söyleyebilirim, ama şimdiden zihnimde sahnelerle bütünleşen akorların oluştuğunu belirtmekle yetinebilirim. Son derece profesyonel ve isabetli seçimler duydum.
Benim için bir ziyafet sofrasına benzeyen Tutulma’dan sonra; Şafak Vakti için korkuyor muyum? Kesinlikle evet. Alacakaranlık serüveninde bir yere varmaktan çok yolda olmayı seven biz hayranlar için son yaklaştıkça korku da artacak, eminim…
kaynak:sinetif