O hiçbir şeyi kaçırmak istemiyor, bunu söylerken içindeki pişmanlığı farkediyorsunuz. Oyunculuk en başından beri istediği birşey değil. Bir süre modellik yapmış. O pop müzik dünyasına giren ablası Lizzy gibi yetenekli bir gitarist ve piyanist. Ama ciddi istekleri de var, ki bunlar arasında en önemlisi politik demeç yazarı olmak istemesi. “Büyüleyici bir iş. Birilerini etkilemek, onların sizi duymasını sağlamak için iki veya üç dakikanız var. Mesajını ver, belki yankı uyandıracaktır. Bu durum ile benzerlik gösterdiği için ilk Alacakaranlık filmi için yaptığım ropörtajlardan çok keyif aldım. Ama sonrasında elimdekilerin hepsini kullanmış oldum. Eğer insanların sizi dinlemesini istiyorsanız, onlara söyleyecek birşeyleriniz olmalı. Etkileyici olmak zorunda olduğumu hissettim. Dinleyici ile pazarlık yapıyorsunuz. Bu onlar için yeterli mi? Ve bu sanata bakışınızı da etkiliyor.”
Sanat. Onun bu konuda fikir sahibi olmasına sizin verilmediğini düşünmek mantıksız, çünkü o pek çok insanın bu işten çok para kazanmasına yardımcı oldu.
“Daha önce kendim dahil hiç birşeyde ilerleme kaydedemediğimi hissediyordum. Ama şimdi sanki beynimin çeperlerinden yukarıya tırmandım ve en azından ona bakabiliyorum. Ama biliyorum ki yaptığım herhangi birşeyi beğenmem için en az bir on yılın daha geçmesi gerekiyor. Şu var ki, oyunculukta bir gün harika olacağın umudu ile çabalamaya devam edebiliyorsun. Ancak bu şekilde davrandıktan sonra, şöyle düşünüyorum, iyi veya hatta harika olmayı istemek veya sadece sanat yapmayı istemek, deneyimlerinizi ucuzlatır mı?”
Beyninin patlayacağından endişeleniyorum. Sorulara sorular ile cevap veriyor. Kapılar başka kapılara açılıyor. Bu durum bazen senaryolar ile sorun yaşamasına neden oluyor: Çünkü her bir karakterin bakış açısını görüyor, bu yüzden çoğunlukla bunları bir süzgeçten geçirmesi gerekiyor.
Bazı insanlar okyanusun önünde durup, ayak parmaklarını suya sokabilirler. Rob boğuluncaya kadar yüzmek istiyor, ve suyun altına batmadan önce içebileceği kadar suyu içmeye çabalayacak. Kendi mücadelesi onu endişelendiriyor, çünkü insanlara gerçekte daha fazlasını istediğini anlatamayacağını düşünüyor. “Lütfen bu söylediğimi şikayet olarak algılamayın. Lütfen. Ben gezegendeki en şanslı adamım.” Kendisinin bencil olduğundan, en çok içine işleyen zamanlar köpeği ile geçirdiği zamanlar olduğu için hümanist olmadığından, ayrımcı ve garip biri olduğunundan şüpheleniyor. Ve çok büyük kitlelere ulaştığı halde halen daha fazlasını isteyen bir oyuncu olup olamayacağını merak ediyor.
“Bir oyuncu olarak insan konumunu yükseltebilirsin veya düşürebilirsin. Bunun yapılan her işte aynı olduğunu kabul ediyorum – yaptığını yükseltmeye çalışırsın ve belki birgün bunu başarırsın.”
************
“Beni Hatırla”da Rob ürkütücü şekilde kendine benzeyen bir karakteri canlandırıyor. Tyler kendi içine gömülen genç bir adam, ama sonra bir kadın ile tanışıyor ve kafası karışıyor, kendi sessizliğinde kalmak ya da hayata ve dünyaya geri dönmek arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor.
“Tyler davranışlarının bilincinde. Ama tüm bunlara değip, değmeyeceğini bilmiyor. Eğer bir baloncuğun içinde yaşasaydınız bir insan olabilir miydiniz? O ortada kalmış. Aynı zamanda bir tercih hakkı olduğu için şanslı. Karmaşa şanslı insanlarda bir Allah vergisidir.”
Seni bu role çeken nedir?
“Ben şanslı bir insanım. Şükürler olsun. Ve kendi içimde çatışma da yaşarım. Şükürler olsun.”
Bana okuduğu bir kitaptan bahsediyor, P.J. O’Rourke – Eat the Rich (Zenginleri Yerim) Şu kısımdan çok etkilendiğini söylüyor. “Bir kişinin zenginliği başka bir kişinin fakirliği demek değildir” – ve tam tersi. Rob bu düşüncesini dile getirdiği için biraz utanmış görünüyor.
Suçlu mu hissetmeli, yoksa bu durumdan keyif mi almalı, ya da her ikisini de mi yaşamalı emin değil. Gerçek şu ki, şu an onun yaşadığı hayat gibi olağandışı bir hayat için herhangi bir kural yok.
Bana bir fil hikayesi anlatıyor. Barselona’daki filllerle ilgili değil – Kaliforniya’da yakın zamanda gördüğü bir fil ile ilgili.
“Fillerin mırıldandığını biliyor muydunuz? Yani eğer bilmiyorsanız durum çok korkunç bir hal alıyor. Onlar tıpkı kediler gibi mırıldanıyorlar, ama kafaları o kadar büyük ki, daha çok dinazorlara benziyorlar mırıldanırken. O mırıldanmayı ayaklarınızın altındaki zeminden hissediyorsunuz.”
“İşte bu dişi fil ayaklarımı koklamaya başladı – yetişkin dişi bir fildi. O kadar güçlü kokladı ki, sanki hortumu bir elektrik süpürgesi gibiydi. Sonra tüm vücudumu ağzına aldı. Kafasına tutunuyordum, sonra yavaş yavaş bıraktım ve beni çok dikkatli bir şekilde sıkıca kavradı ve kafa üstü çevirdi, o sırada hortumu ile ceplerimdeki nane şekerlerini arıyordu. Bu hayatımın en güzel günüydü.”
Yani tüm kontrolü bir file bıraktın, fil tarafından yoklandın, koklandın, şekerini kaptırdın ve bunun muhteşem olduğunu mu düşünüyorsun?
“Evet. O kadar güzel ki hayal bile edemezsiniz. Ve oradaki yavru fil o kadar heyecanlandı ki, hızla koşmaya başladı ve beş saniye içinde her zaman yaptığı hareketleri yaptı ve sonra herkesi selamladı. Sanki gerçekten gülüyordu. Harikaydı. Ayrıca fillerin başka hayvanların taklitlerini yapabildiğini biliyor muydunuz? Bir at, bir tavuk, bir maymun – bu filler hepsini taklit edebiliyorlar. Filmlerde oynayan filler bunlar. Birileri bir senaryo yazmış, ve birisi gerçekten bu filmi yönetmek istiyor.”
Gülüyor. O Sara Gruen’in bir romanından uyarlanan Filler için Su filminde Sean Penn ile başrol oynamak için görüşmeler yapmak üzere Los Angeles’taydı. Filler aslında onun gibi oyuncular, ve o belki bir kozmik düzlemde onlar gibi olup, olamayacağını merak ediyor.
“Onların nasıl öldüklerini biliyor musunuz? Fillere bakan adam bana ömürleri boyunca azı dişlerinin ağaç yemekten yaklaşık altı kez düştüğünü ama yeniden çıktığını anlattı. Son kez düştüğünde aç kalarak yavaş yavaş ölüyorlar. Bu çok acıklı, ama aynı zamanda kendi kendilerine fil mezarlığına gitmeleri için onlara zaman veriyor. Onlar inanılmaz yaratıklar.”
“Demek istediğim insanlar çok uzun süre yaşıyorlar. Eğer dişlerim düştüğünde öleceğimi bilseydim, bu acayip olurdu… Waw.”
“Hayatımın en güzel günü. Çok çok güzel bir gün.”
Bir kaç dakika sonra Rob artık bir taksi çağırıp eve gitmek için izin istiyor.
Yürüyebilir misin? Seni tek başına göndermek hoşuma gitmiyor.
“Ben giderim.”
kaynak:robertpattinson-tr.com