VEEE FİNAL... FİNALİ MELİS VE EĞMEN'İN AĞZINDAN İKİ BÖLÜM OLARAK YAYINLAYACAĞIZ. İYİ OKUMALAR...
NOSİ DER Kİ; Bu hikayeye başlamama sebep olan Seda’mın (sessiz_rüya) ısrarlarıdır. Ben yazabileceğime inanmıyordum. Beni cesaretlendirip yazmam konusunda ikna eden Seda’ma öncelikle huzurlarınızda bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. İyi ki de yazalım demiş. Bu vesileyle arkadaşlığımız dostluğa ve kardeşliğe dönüştü. Onun gibi bir insanla tanıştığıma çok memnun oldum. Böyle bir site kurup, yöneten sayın yöneticilerimize de teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Ve siz değerli okuyucularımız. Sizler olmasaydınız, hikayemizin sonuna gelebilir miydik inanın bilmiyoruz. Desteklerinizi hiçbir zaman unutmayacağız. Sayenizde bir şeyler yazıp, paylaşıp bununda karşılığını çok güzel bir şekilde almış olduk. Sizlere sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz. Seda’cım o kadar güzel yazdı ki söylemek istediklerimi onun söylediği her şeye her zaman katılıyorum ve sonsuza kadar arkasında olduğumu söylüyorum. Yani benden kurtuluşun yok canımı içi
Ve ben bir kişiye de huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Bize hikaye konusunda fikirlerini eksik etmeyen, Pelin karakterini hikayeye sokmamızı, Merve’yi öldürmemizi söyleyip, bize Pelin’in esperili karakterini yazdırıp, kazandıran sevgili eşime teşekkürlerimi iletiyorum.
Finali bölmek istemediğimiz için bölümü Sedam la beraber yolluyoruz. Oldukça uzun bir final oldu umarım beklediğinize değen bir final okursunuz. İyi okumalar :Rose:
FİNAL [MELİS]
Hayatımı cehenneme çevirdiğini sandığım insan, ışığım olmuştu. Yaşam kaynağım, nefesim olmuştu ve şimdi artık ölüm bizi ayırana dek birlikte olacaktık. Kocam olacaktı. Eşim Eğmen… Kulağa ne hoş geliyordu. Eşim Eğmen. Eşim…
Nasılda geçmişti zaman. Nereden, nereye gelmiştik. Çektiğimiz onca acıdan sonra artık mutluyduk ve birlikteliğimizi resmileştirmemiz için sadece 5 saat kalmıştı.
Her şey hazırdı. Eğmen bana sürpriz yapıp annemlere yakın bir ev tutmuştu. Evimizi tutup bana yaptığı sürprizi anımsadım,
Bugün Eğmen bana sürprizin olduğunu söylemişti. Merakla sürprizi söylemesini bekliyordum.
“Hayatım ne olur söyle, sürpriz ne?”
“Hayır söylemem. Yüzündeki tepkiyi görmek istiyorum,”
“O zaman hemen gel,”
“Kapıyı açarsan görürsün,”
“Kapıda mısın? Hemen geliyorum” dedim ve aynaya çabucak bakıp saçlarımı elimle düzelttim ve hızla kapıya koştum. Aşkımı karşımda bir demet çiçekle gördüm. Bana beyaz papatyalardan almıştı.
“Aaa çok güzeller. Teşekkür ederim aşkım. Eee sürprizi göster bakalım,”
“Burada gösteremem. Hadi gidelim,”
“O zaman bekle bu harika papatyaları vazoya koyup geliyorum,” dedim ve hemen çiçekleri vazoya koyup yanına koştum. Elimden tuttu ve yürümeye başladık.
“Aşkım arabaya binmeyecek miyiz?”
“Hayır,” dedi muzip bir şekilde gülerek. Heyecanım artık tavan yapmıştı. Ne göstereceğini çok merak ediyordum. Yüzündeki mutluluğu, çocuksu ifadeyi görmek bütün sürprizlerden daha güzeldi.
“İşte geldik,” dedi. Bahçe içerisinde büyük 2 katlı bir villa duruyordu. Etrafında küçük tek katlı evler vardı. Etrafa bakındım ve sürprizin burayla ne alakası olduğunu merak ettim.
“Nereye geldik?”
“Hayatımızın geri kalanını yaşayacağımız, çocuklarımızın koşturacağı, sevdiklerimizin dilediği zaman bizimle kalacağı sıcak bir yuvaya,” dedi yüzündeki mutlulukla.
“Yuvaya mı?” ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. Söylediği her kelime aklımdan tek tek geçiyordu. Ne yani evimize mi gelmiştik.
“Sana inanamıyorum aşkım. Bu… Bu.. bizim evimiz mi?” dedim inanamaz bir şekilde.
“Evet aşkım evimiz,”
Yüzümde tebessümle o günü hayal ettim. Ne kadarda mutlu olmuştu yüzümdeki mutluluğu görünce. Gerçi eşyaları alırken çektirdiklerim eminim bütün mutluluğunu unutturmuştur. En sonunda Pelin devreye girmişti. Ah Pelin az çektirmedim. Hala da çektirmeye devam ediyorum.
En çokta yatak odası takımını alırken çektirmiştim. Tekrar o güne gittim,
“Bak Melis bu harika bir dolap ne dersin?” dedi artık bıkmış ama zoraki bir gülümsemeyle.
“İçine bakmam lazım,” dedim ve dolabın yanına gittim. Dolabı açtım çekmecelerine baktım. Her tarafına şöyle bir göz attım.
“Cık olmaz. Baksana kazak koyacak yer yok,” dedim suratımı buruşturarak.
“Onları da şifon yere koyarsın hayatım. İlla dolaba mı sıkıştıracaksın,” dedi. Artık sabrının son haddine gelmiş bir sesle.
“Of,” dedim beğenmemenin verdiği sıkıntıyla.
“İstersen şöyle yapalım,” dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. Bende dikkatli bir şekilde dinlemeye başladım.
“Elbise değiştireceğin zaman bir mağazaya git. Orda beğendiğini al, üstündekileri çöpe at. Böylelikle dolap derdin olmaz,” dedi yüzünde sırıtmayla.
“Ah Pelin, dinleyende kabahat. Bende ciddi bir şey söyleyeceksin sandım,”
“Bende senin dolap alacağını sanmıştım,”
Kahkahalarla gülmüştük ve en sonunda bir tane dolap olabilmiştim. Sıkıntılı olduğu kadar güzel günler olduğunu da anladım. Hepsini şimdi yüzümde koca bir tebessümle hatırlıyordum.
Düğün yerini seçme işi ise başlı başınca bir işkence olacağı için ona hiç karışmamıştım. Eğmen’e bırakmıştım. Harika bir plan yapmıştı. Düğünün yatta olacağını söylemişti. Ayrıntıya girmedi çünkü sürpriz olmasını istiyordu. Bende üstüne gitmedim.
Her şey hazırdı. Gelinliğimi giymiş Eğmen’ i bekliyordum.
[center:3avkofpb][/center:3avkofpb]
Aynada gelinliğime baktım… Ne zor beğenmiştim. Neler çekmişti annem, Pelin ve Eğmen. Gelinliğimin ne çok abartı ne de çok sade olmasını istiyordum. Yatta olacağı içinde etek kısmının fazla kabarık olmaması lazımdı. Bir sürü detay düşünüyordum.
Onlara göre bir tane gelinlikti ama benim için hayatımda bir kez giyineceğim bir elbiseydi. Ve kocamın karşısına inanılmaz derecede güzel olarak çıkmak istiyordum. Tıpkı bir peri, bir melek gibi. Eminim bütün kızlar ona odaklanacaktır. Onun yakışıklılığı yanında sönük kalmak istemiyordum.
“Ah Pelin canımı acıtıyorsun,”
“Kıpırdanmayı kes, yoksa duvağı yanlış yerden tutturacağım,” dedi sinirle.
Eminim bugün benim kadar o da gerdindi. Benim kaprislerime iyi dayanmıştı. Annem ara sıra yanıma geliyor. Beni öyle gelinlikle görünce göz yaşlarını tutmaya çalışarak kendini zorla odadan dışarıyı atıyordu. Dışardan ağlama sesini duyuyordum.
Saatler geçmek bilmiyordu. Heyecandan terlemeye başlamıştım.
“Sakin olur musun Melis. Bak bütün makyajın bozulacak,”
“Çok heyecanlıyım,”
“Görüyorum. Biliyor musun harika gözüküyorsun. Eğmen seni görünce bayılmasa iyi,” dedi ve güldü. Lavobaya gittim elimi yıkayıp serinlemek için. O sırada telefon çaldı. Arayan her zaman ki gibi Eğmen’di. O da benim kadar heyecanlıydı.
Telefonu Pelin kaldırdı.
“Evet Eğmen,” dedi sanırım Eğmen beni istemiş olacak ki “Veremem, şuanda heyecandan baygınlık geçirmek üzere,” dedi kıkırdayarak. Endişeleneceğini anlayıp hemen Pelin’in yanına gidip telefonu elinden aldım.
“Aşkım iyiyim, sadece lavobaya kadar gitmiştim,” dedim.
‘’Off! Bu Pelin’e iyi bir ders vermem lazım. Hazır mısınız?’’ diye sordu.
“Aşkım hazır sayılırız, ama daha çok vakit var,” dedim.
‘’Biliyorum biraz da orada vakit geçiririz. Ben artık burada duramıyorum, her şey üzerime geliyor. Duvarlar gittikçe bana yaklaşıyor,’’ dedi.
Aşkım en az benim kadar heyecanlıydı. Bende çok heyecanlıydım ve onu bir an önce görmek istiyordum. Özelliklede bu ortamın birazcık olsun dağılmasını.
‘’Canım benim, biliyorum senden farklı değilim. Pelin’in üzerimde yoğun çalışmasını düşünürsek ve annemin ağlamalarını...’’ dedim. Hemen büyük bir heyecanla,
“Aşkım biz çıkıyoruz,” dedi.
“Tamam bekliyor olacağım,” dedim ve bir süre daha konuştuktan sonra telefonu kapattık. Büyük bir heyecanla gelmesini bekliyordum.
“Geliyorlar mı?” diye büyük bir heyecanla sordu Pelin.
“Evet,” dedim. Hemen aynanın karşısına geçerek saçını başını düzeltmeye başladı. O da en az benim kadar heyecanlıydı.
“Hayırdır sen mi evleniyorsun. Bu kadar süs püs niye?” diye sordum kaşlarımı çatıp göz kırparak.
“Yoo… Şey… Biricik arkadaşım evleniyor bırak ta birazda süsleneyim dimi,” dedi ama utanarak söyledi. Bir şey sakladığını biliyordum. Ama eninde sonunda öğrenecektim.
Kapı sesini duydum. Biricik aşkım ve meleklerim gelmiş olmalıydı. Büyük bir heyecan bastı beni. Ne yapacağımı bilemez bir şeklide, sağa sola volta atmaya başladım.
“Geldiler… Geldiler…”
“Sakin ol Melis, derin nefes al ve sadece Eğmen’i düşün,” dedi
“Tamam,” dedim ve derin nefes alarak Eğmen’i düşünmeye başladım. Aşkım bütün yakışıklığıyla aşağıda beni bekliyordu ve saatler sonra artık resmi olarak ta bana ait olacaktı.
“Hadi aşağıya inelim,” dedi Pelin. Annem de yanıma geldi kızarmış gözleriyle.
“Ah annecim yapma ne olur. Evleniyorum ölmüyorum. Hem bak bir sokak arkanda oturacağım. İstediğimiz zaman görüşebileceğiz,” dedim.
“Kızım ne kadar yakın olsan da ana yüreği dayanmıyor,” dedi. Sarıldım ve öptüm. Göz yaşlarını sildim.
Derin nefes aldım odanın kapısını açtım. Salona doğru ilerledim. Salonun kapısına gelince durdum ve gözlerimle Eğmen’i aramaya başladım. Gözlerimiz birbirini buldu. Karşımda tahminimden de yakışıklı bir bey duruyordu ve o bey bana hayranlıkla bakıyordu. Çok yakışıklı olmuştu. Beyaz damatlık ona çok yakışmıştı. Aşkım dünyanın en yakışıklı damadı olmuştu ve bana aitti.
Dudakları arasından sessizce ‘mükemmel’ kelimesini duydum. Gülümsememe neden oldu.
“Teşekkür ederim,” dedim.
“Çok güzel olmuşsun,” dedi elimi tutup havaya kaldırarak.
“Sen öyle,” dedim. Ellerimizi sıkıca birbirine kenetledik.
“Gidelim mi?” dedi. O da benim gibi bir an önce hayatının ilk adımını atmak istiyordu.
“Olur,” dedim. Ve arabaya doğru ilerledik.
Herkes yavaş yavaş arkamızdan geliyordu. Bir an arkama döndüm ve hayatımın iyi ve kötü anılarıyla dolu, yaşamama, hayata bağlanmama, nefesim olan kişinin hayatıma girmesini sağlayan yere son bir kez baktım.
“Buyurun prenses,” dedi Eğmen arabanın kapasını açıp önümde eğilerek.
“Teşekkür ederim,” dedim. Ve Pelin’le, Andreas’ta arabaya bindiler.
Heyecanım tavan yapmaya başlamıştı bile. Terlemeye başlamıştım. Bir elimle yelpaze yapmıştım, diğer elimle Eğmen’in elini sıkıca tuttum.
“Sanırım bayılacağım,” dedim.
“Sanırım bende,” dedi. İkimizin de heyecanı artık son haddindeydi.
“Hey! Düğünden sonra bayılın lütfen,” dedi Pelin kıkırdayarak.
“Katılıyorum,”dedi Anderas. İkisinin da ağzına düşmüştük. Ama bunların hep bir kenara yazıyordum. İntikamımı alacaktım onlardan. Nihayet yata gelmiştik. Eğmen hızla yattan indi. Kapımı açtı ve elimi tutup inmem için yardımcı oldu.
Pelin “Çok naziksin,” dedi. Ne olduğunu anlamadım o tarafa baktım. Andreas cevap vermedi. Sanırım yine laf sokmuştu.
Eğmen’le beraber yata doğru ilerliyorduk. Arkadan Andreas
“Seni seviyorum,” dedi. Eğmen’le beraber aynı anda arkamızı döndük.
Pelin,”Ne?” dedi şaşkınlıkla.
“Seni seviyorum işte,” dedi Andreas. Ben şok olmuş bir şekilde bir Pelin, Andreas arasında gidip geliyordum.
“Buna inanamıyorum,” dedim. Pelin hiçbir şey söyleyemiyordu. Eminim o da benim kadar şok olmuştur diye düşünüyordum.
“Pelin seni deli gibi seviyorum. Sana aşık oldum,” dedi yine Andreas.
Pelin bir süre sustuktan sonra,
“Hiç söylemeyeceksin sandım,” dedi ve benim şaşkınlığım iki katına çıkmıştı. Demek Pelin’in bundan haberi vardı. Şimdi anlaşılıyordu sürekli Eğmen’in yanına gitme mazeretleri.
Andreas, Pelin’in yanına gitti ve belinden tutup havaya kaldırarak döndürmeye başladı.
“Seni seviyorum… Seni seviyorum…Seni seviyorum…” diye bağırıyordu. Harika bir gündü. Bir günde çifte mutluluk yaşıyordum.
Keşke bunları Merve’de görebilseydi. Ama ben bize gördüğüne inanıyordum. Eminim bir yerlerde bizi izliyordur. Onu ne kadar çok özlemiştim. Canım dostum, sırdaşım benim…
“Sanırım bende seni,” dedi Pelin. “Ah Andreas bırak başım dönüyor,” dedi. Ah Pelin tadını çıkartsana. Her şeyi bozmak zorunda mısın? Andreas biraz daha döndürdükten sonra yere bıraktı. Herkes alkışladı.
“Ama düşüncelerin çok daha romantik. Özelliklede bana nasıl söylemen gerektiğini iç sesinle düşünürken,” dedi Pelin yüzünde tatlı bir tebessümle.
“Ne yani bunca zamandır,” dedi Andreas çok şaşırmıştı.
“Evet ama bir türlü açılamadın,” dedi Pelin. “Birkaç gündür düşüncelerini duyabiliyorum. Ve gerçekten duyulmaya değer şeylerdi. Arada kızdığım çok oldu ama neyse bunları sonra konuşuruz,” dedi.
Andreas utancından kıpkırmızı olmuştu.
“Ne düşünüyordu acaba?” diye sordum kıkırdayarak.
“Bende merak ediyorum,” dedi Eğmen saçlarımı öperken.
“Hadi artık bu kadar aşk yeter daha sonra yaşarsınız. Bir düğünümüz var,” dedi Eğmen elimden tutup yata doğru ilerlerken.
Yata çıktığımız zaman gözlerime inanamadım. Her şey o kadar güzeldi ki. Her yer çiçeklerle ve beyaz tüllerle süslenmişti. Masaların üstü beyaz örtü ve pembe tüllerle kaplanmış. Onlara eşlik eden güllerle de süslenmişti. Bütün meleklere ve Eğmen’e ayrıca teşekkür etmem gerekecekti.
Dans müziğimiz çalmaya başladı. Eğmen nazikçe elimi ve belimi tutup dans etmeye başladık. Hafiften rüzgar esiyordu. Kendimi bulutların üstündeymişim gibi hissediyordum. Bütün bu mutluluğumu, her şeyi sevdiğim adam Eğmen’e ve meleklerime borçluydum.
Müzik bitti ve bizi nikah masasına doğru yönlendirdiler. İnanılmaz derecede güzel hazırlanmıştı masa. Hayallerimde bile bu kadar güzel düşünmemiştim.
Kalp atışlarımın ritmi gittikçe artıyordu. Şimdi herkesin gözü bize odaklanmıştı. Herkes büyük bir hayranlıkla bizlere bakıyorlardı. Bense Eğmen’in karısı olacak olmaktan oldukça mutlu ve heyecanlıydım. Bunca çektiğimizden sonra artık mutluluğu hak etmiştik ve bunun tadını çıkartıyorduk.
Eğmen’e baktım o da çok heyecanlıydı. Ellerini tuttum ve hafifçe sıktım. Birbirimizden destek alıyorduk.
Nikah memuru gelmişti. Birden bakışlarımızı ayırıp memura döndük.
’Değerli misafirlerimiz hoş geldiniz. Bu özel ve güzel günde iki gencimizin nikahını kıymak için burada toplanmış bulunmaktayız. Gelin hanım adınız soyadınız,” diye soru yöneltti bana. Çok heyecanlıydım. Nasıl söyleyeceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ağzımın kuruduğunu hissediyordum. Zorlukla,
“Melis Özmen,” dedim.
“Anne ve baba adınız?” diye soru yöneltti. Allah’ım ne zaman bitecekti sorular bir an önce evet kısmına gelmeyi çok istiyordum.
“Serpil Özmen, Cavit Özmen,” dedim heyecanımı bastırmaya çalışarak.
“ Evet damat bey sizin adınız, soyadınız ve yaşınız?”
“Eğmen Eğmenoğlu, 29, “ dedi. Sesi gayet sakin çıkmıştı. Şaşırmıştım.
“Anne ve baba adınız?” diye sordu.
“Banu Eğmenoğlu, Tahsin Eğmenoğlu,” dedi ve gözleri Banu meleği buldu. Ona minnettardık.
“Melis Özmen, Eğmen Eğmenoğlunu kocalığa kabul ediyor musun?”
Nihayet senelerdir beklediğim soru ile karşılaşmıştım. Bu soruyu duymak için nelerle karşılaşmış, ne zorluklar atlatmıştık ve nihayet bu zaman gelmiştik.
Eğmen pür dikkat bana bakıyordu.Büyük bir heyecanla dudaklarımdan
‘’Evet’’ dedim bağırarak.
Hayatımda bu güzel sözleri söylemek için bu kadar heyecanlanacağımı hiç düşünmemiştim. Şimdi bu güzel sözleri onun ağzından duymak için heyecanım bin kat daha artmıştı. Bayılmadan bu günü atlatmak için can atıyordum. Yoksa kalbim bu heyecana daha fazla dayanamayacaktı.
Nikah memuru aynı soruyu Eğmen’e yöneltti, ‘’Evet, ‘’ dedi. Büyük bir zafer ve coşkuyla. Herkes alkışlamaya başladı. Biz şimdi evli miydik…?
Şahitlerimiz olan Andreas ve Pelin’e döndü…
‘Şahit misiniz?’ diye sordu
‘’Evet,’’dedi Andreas büyük bir mutlulukla.
‘’Bilemiyorum,’’dedi Pelin, Ah Pelin yine yaptın yapacağını.
‘’Evet,’’dedi ve ekledi.’’Yoksa bu Eğmen balayına çıkmadan katil olacak,’’dedi ve herkese kahkaha attırdı.
Defteri ilk bana uzattı ve elim titreyerek imza attım. Eğmen’e uzattım defteri o da imza attı ve Pelin’e uzattı. Tam o sırada Eğmen’in ayağına bastım.
‘Ahh,’’dedi diye bağırdı.
‘’Neler oluyor?’’ diye sordu.Şaşırmıştı.
‘’Nikahtan sonra gelin ya da damat evlendiği kişinin ayağına basar. Bu bir gelenektir. Kim basarsa evde onun sözü geçer,‘’ dedim gülümseyerek.
‘’Bunun için ayağıma basmana gerek yoktu. Zaten hayatım boyunca her yerde senin sözün geçecek,’’ dedi gülümseyerek.
‘’Gelini öpebilirsin,’’dedi memur.
Ayağa kalktık, büyük bir heyecanla duvağımı kaldırdı ve yüzümü ellerinin arasına aldı. Yavaşça eğildi, dudaklarını alnıma bastırdı. Bu öpüş bütün öpüşlerinden farklıydı. Artık resmi olarak ta onun olduğumun ispatı, gururu, zaferini yaşıyordu. Mutluyduk hem de çok fazla mutluyduk…
Alkışlar arasında kalabalığa karıştık…
Nikah bitmiş son dansımızı yapmaya başladık. Artık elimde sadece Eğmen’in eli değil, nikah cüzdanımızda vardı. Her şey rüya gibiydi. İnanması oldukça zor rüya. Yoksa masalda mı yaşıyordum. Evet evet bunlar anca masallarda olurdu. Prensim hayatımı kurtarmış sonrada işte evlenmiştik.
Eğmen yavaşça eğildi ve ıslak dudaklarını, dudaklarıma bastırdı. Bu güzel anın bitmesini hiç istemiyordum. Her şey için minnettardım aşkıma. Hayatıma girdiği ve bu güzel duyguları yaşattığı için.
Kahkahaları duyunca düğünde olduğumuz aklıma geldi ve aynı anda istemesek te birbirimizden ayrıldık.
“Seni seviyorum,” dedi gülümseyerek. Sıcak eli yanaklarımı okşuyordu.
“Seni seviyorum,” dedim bende gülümseyerek.
Meleklere döndüm ve Banu meleğe,
“Her şey için tekrar teşekkürler,” dedim. Teşekkür etmekten başka elimden bir şey gelmiyordu. Çok şey borçluydum.
‘’Bİzim yaptığımız hiçbir şey. Siz mutlu olun yeter,’’ dedi Banu melek.
‘’Herkese tekrar teşekkürler,’’ dedi Eğmen bütün meleklere bakarak.
‘’Rica ederiz.’’ dediler hep bir ağızdan.
Herkese tek tek sarılmış vedalaşmıştık kısa bir süreliğine. Çünkü balayına gidecektik. Nereye gideceğimizi ben bilmiyordum. Eğmen sürpriz olsun istemişti.
….
Düğün bitmiş üstümü değiştirmek için annemin evine gitmiştim. Anneme sarıldım. Kokusunu ciğerlerime çektim. Onca sıkıntıma katlanmış, hep destek olmuştu. Mutluluktan dahi olsa artık annemi benim yüzümden ağlarken görmek istemiyordum.
Canım babacım, senin o şefkatli kollarını ne kadar özleyeceğim. Onca sıkıntıma katlanmana rağmen hiçbir zaman bana sırtını çevirmedin. Hep sevdin.
Canım kardeşim. Neredeyse öldürecektim seni. Bu düşünce bile ürpermeme neden oldu. Neler yaşamıştım. Neler atlatmıştık. Ama kardeşimde hem yanımdaydı. Böyle bir ailem olduğu için çok şanslıydım. Hayatım boyunca onlara minnettar kalacaktım. Onları çok seviyordum.
Herkesle vedalaştık geriye sadece Pelin ve Andreas kalmıştı. Arabaya kadar onlarda bize eşlik etti.
‘’Hep yanımda oldun ve olacağını biliyorum .İyi ki varsın canım kardeşim,’’ dedim ve sıkıca sarıldım.
Pelin’de bana sarıldı, ‘’Buna emin olabilirsin. Nede olsa koruyucunuzum. Hem seni bırakmaya hiç niyetim yok,’’ dedi. Sesi çatallaşmıştı. Bende göz yaşlarıma hakim olamadım.
Merve aklıma geldi. Keşke şuan yanımda olsaydı, ona da sarılıp teşekkür edebilseydim. Beni duyduğunu biliyorum Merve’cim, canım dostum, teşekkürler her şey için…
Eğmen’de, Andreas’la vedalaşıyordu.
‘’Çok teşekkür ederim kardeşim. Her şey için,’’dedi Eğmen, Andreas’a sıkıca sarıldı.
‘’Ne yaptık kardeşim,’’ dedi Andreas.
‘’Sizin adınıza da çok mutlu oldum kardeşim,’’ dedi Eğmen, Andreas’a. “Ama bu çatlakla nasıl uğraşırsın bilemiyorum”
‘’Bir yolunu bulacağız artık,’’ dedi Andreas. Mutluluğu gözünden okunuyordu.
‘’Demek çatlak ha! Demek bir yolunu bulacaksın. Neyse ilk günden kavga etmeyelim. Bunun hesabını siz balayından döndükten sonra sorarım ben,’’ dedi Pelin.
Mutlulardı, hem de çok mutlulardı. Onların mutluluğu bizim mutluluğumuza mutluluk katıyordu. İki değer verdiğimiz, kardeşimiz gibi gördüğümüz kişilerinde mutluluğunu görmek harikaydı.
‘’Hadi artık, uçağı kaçıracaksınız,’’ dedi Andreas.
Tekrar heyecanlandığımı hissediyordum. Eğmen arabanın kapısını açtı ve oturdum. Kendiside sürücü koltuğuna geçti. Pelin ve Andreas’ a el salladık. Ellerimizi sıkıca tuttuk.
“Hazır mısın?” dedi yüzündeki tarifsiz heyecan ve mutlulukla.
“Seninle her şeye…” dedim tutamadığım gülümsememle.
“Seni seviyorum karıcım,”
“Seni seviyorum kocacım,”
İşte masalın en güzel yerine gelmiştik. Mutluluğumuzun ilk adımını atmıştık. Beraber hayatımızda unutamayacağımız bir anı daha yaşamak için, yol almıştık el ele… Geride sevdiğimiz insanlarında mutlu olduğunu bilerek… Yaşadığımız onca sıkıntının ödülünü alıyorduk, yaşadığımız mutlulukla. Allah’a şükürler olsun Eğmen’i hayatıma kattığı için… Allah’a şükürler olsun onunla hayatımı birleştirme fırsatı verdiği için… Allah’a şükürler olsun hep yanımda olup beni delice sevdiği ve sevdiğim için….
[/color]
Vakit ayırıp okuduğunuz, desteklerinizi, yorumlarınızı esirgemediğiniz için sonsuz teşekkürler :Rose:
Yazarlar; Sesiz_rüya, Nosi
SESİZ_RÜYA DER Kİ; SON… Üç harf… sadece üç harften oluşuyor. Bazen kendimizi unutup zamanımızı ayırdığımız bu hikayeninde sonuna geldik. Zaman ne kadar çabuk ilerliyor. İlk yazmaya başladığım günü hatırlıyorum şimdi, Nahidem’e özel mesaj atımıştım. Yapabilir miyiz ?Olur mu?
Bazen saatlerce konuştuk, böyle mi olsun, şöyle mi olsun… Sonunda bitirdik… Ve bunda siz değerli arkadaşlarımızın katkısı çok büyük.
Bize yazma hevesi verdiğiniz. Yorumlarınızla en büyük desteği koydunuz sırtımıza ve yürümemizi sağladınız. Bunlar için sadece ‘’TEŞEKKÜR EDERİZ ‘’yetmez ama elimizden teşekkürden başka bir şey gelmiyor.
Yine sadece ‘’ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZLE’’ kalıyoruz. Ama içimizde ki duyguların binde birini yansıtmıyor bu teşekkür… Çok değerli arkadaşlıklar kazandık, kardeşler kazandık… Biliyorum bitmesini istemiyorsunuz ama burada noktayı koymak zorundaydık. Her şey tadında güzel. Ne diyebilirim ki… Mükemmel yorumlarınızla bize destek verdiniz ve biz de bu destekle finali yapabildik.
Ve Ben kendi adıma birde NAHİDEM’i kazandım… Bu hikayenin bende yeri çok büyük. Böyle mükemmel bir arkadaş, kardeşle beni karşılaştırdığı için… Bana kalbinde böyle güzel bir yer açtığı ve en başta bana güvendiği için kendisine de (Meleğime) teşekkür ediyorum…
FİNAL [Eğmen]
Mutluluk neydi? Bunun adı mutluluk değildi. Bu daha yoğun, daha öte, daha ilahi… Şimdi yaşadığım duyguları isimlendiremiyordum, kullanacağım her sözcük basit geliyordu…
Mavi bir denizin içinde boğulmuştum ama boğulmak hiç bu kadar güzel olmamıştı. Artık bir sonum vardı biliyorum. Bedenim toprak olacaktı. Ama toprakla bütünleşene kadar onu deli gibi sevecektim. Saniye saniye artan bir coşkuyla, bundan emindim. Ve aynı karşılığı her gün gözlerinde görecektim.
Asırlarca günahın içine, pisliğin içine batmışken, en iyi varlıkların, meleklerin, cennetin en güzel yerini hak eden insanların bile sahip olamayacağı bir şeye sahiptim. Yakıcı kavurucu bir aşka ve bir meleğe…
Dakikalar geçmek bilmiyordu. Hiçbir şey yememiştim, hiç acıkmamıştım. Sürekli kuruyan boğazım için su içiyordum. Heyecandan sürekli boğazım kuruyordu. Burada kalan melekler evin içinde bir oyana bir buyana koşuşturuyorlardı. Zaman sanki inatlaşıyordu benimle. Melis’i tam 12 kere aramıştım, heyecandan konuşabildiği kadarıyla hala hazır olmadıklarını söylemişti. Sanırım bir kere daha arasam iyi olacaktı. Telefonu elime aldım.
‘’Yine mi?’’ dedi Billur melek.
‘’Ama artık geç kalacağız,” dedim Melis’in numarasını tuşlarken.
‘’Eğmen daha düğüne dört saat var,’’ dedi Yeşim melek.
‘’Biliyorum ama erken gitmenin bir zararı olmaz,’’ dedim.
‘’Yararı da olmaz. Michael, Petaa, Gerard, Lestat, Banu melek, Kübra melek, Arya melek, Hava melek…Hepsi oradalar,’’ dedi Büşra melek. ’’Yani her şeyi hazırlıyorlar. Size sadece ‘evet’ demek ve dans etmek kalacak,’’ dedi sırıtarak.
‘’Olsun ben yine de aramak istiyorum,’’ dedim.
Sıkıntıyla gözlerini devirdi Büşra melek. Telefon ikinci çalışta açıldı ama beklediğim ses bu ses değildi.
‘’Evet Eğmen,’’ dedi Pelin.
‘’Melis’i verir misin?’’ dedim sıkıntıyla.
‘’Veremem, şu anda baygınlık geçirmek üzere heyecandan,’’ dedi kıkırdayarak.
‘’Hemen oraya geliyoruz,’’ dedim bir anda endişelenerek.
‘’Aşkım, iyiyim sadece lavobaya kadar gitmiştim,’’dedi dünyadaki en güzel ses.
‘’Off! Bu Pelin’e iyi bir ders vermem lazım. Hazır mısınız?’’ diye sordum heyecanla.
‘’Aşkım hazır sayılırız. Ama daha çok vakit var,’’ dedi.
‘’Biliyorum biraz da orada vakit geçiririz. Ben artık burada duramıyorum, her şey üzerime geliyor. Duvarlar gittikçe bana yaklaşıyor,’’ dedim durumum gerçekten buydu. Hiç bu kadar heyecanlanacağımı tahmin etmiyordum.
‘’Canım benim, biliyorum senden farklı değilim. Pelin’in üzerimde yoğun çalışmasını düşünürsek ve annemin ağlamalarını...’’ dedi heyecandan sesi titriyordu.
‘’Aşkım biz çıkıyoruz,’’dedim.
‘’Tamam bekliyor olacağım,’’
‘’Seni kaçırabilirim,’’
‘’Seninle kaçabilirim,’’
“Seni seviyorum,”
‘’Sanırım ben daha çok seviyorum,”
‘’Bunu balayında uzunca tartışabiliriz,’’
‘’Tamam.Bekliyorum,’’
‘’Görüşürüz aşkım,”
‘’Görüşürüz,” dedi ve telefonu kapattık.
‘’Evet bütün melekler… İsteyen kalabilir, ama ben artık gidiyorum,’’ dedim ve arabamın anahtarlarını aldım, hızla evden çıktım.
Arkamdan bir curcuna koptu ve başta Andreas olmak üzere arkamdan teker teker indiler. Arabamı gelin arabası olarak süslemiştik. Güzel görünüyordu. Andreas yanıma oturdu ve meleklerde kendi arabalarına yerleştiler. Gaza tüm gücümle bastım ve hızla yol aldım.
‘’Hey! Yavaş ol kardeşim. Artık ölüm tehlikemiz var. Melis’le evlenmeden ölmek istemezsin değil mi? Yani ben Pelin’e açılmadan ölmek istemiyorum en azından,’’ dedi Andreas.
Korkuyla tutunacak bir yerler arıyordu. Cevap vermedim. Aynı hızla sürmeye devam ettim. On dakika sonra evlerinin önündeydik. Arabadan hızla indim ve kapıyı çaldım. Kapıyı Melis’in babası açtı. O kızgın mıydı? Bunu anlayabilirdim sanırım. Tek kızı vardı ve bu gün yuvadan uçuyordu onların tabiriyle.
‘’Hoş geldin evlat,’’ dedi zoraki bir gülümsemeyle. Bir an süzdüm çok hoş görünüyordu. Andreas ancak gelebilmişti yanıma.
‘’Teşekkürler efendim,’’
‘’Hadi bakalım geçin içeriye,’’ dedi içeriye geçerken tüm melekler geldiler, ama arabadan inip orada beklemeye karar verdiler.
İçeriye geçtim ve Melis’in babasının arkasında salona doğru ilerledim. Gözlerim deli gibi Melis’i arıyordu, ama görünürde yoktu. Pelin’de ortalıklarda yoktu annesi de. Kanepeye geçtim ve oturdum. Heyecanımı bastırabilmek için. Nefes alışlarıma odaklandım. Her an bir kalp krizi geçirme riskim vardı. Bu mümkündü.
Dakikalar geçti ve hala ortalıklarda kimse yoktu. Emre ve Melis’in babası beni süzüyordu. Bir ayağımı hızla sallıyordum, daha yeni farkına varıyordum. Bunu yapmayı kesmeliydim. Pelin üzerinde buz mavisi saten bir elbiseyle içeriye girdi. Gözlerim açıldı hemen.
‘’Melis nerede?’’ diye sordum düşüncelerimde.
Gözleriyle arkasını işaret etti. Yerimden kalktım. Sanki kanepede bir diken vardı. Tüm vücuduma batıyordu. Gözlerim kapıda takılı kaldı. Görmek istediğini arıyorlardı.
Beyazlar içinde mükemmel bir tanrıça göründü bir anda. Ayaklarım beni taşıyabilirler miydi acaba. Düşüp bayılmazdım umarım.
Hayatımda bu kadar güzel bir şey görmemiştim. Bu kadar güzel bir şey yaratılmamıştı. Dünya üzerinde görülmüş en güzel gelindi. Sarı bukleleri omuzlarında sallanıyordu. Saçlarında yıldızlardan çalınmış ışıltılı çiçekler vardı. Gözlerindeki ışıltıyı güneş hediye etmişti. Titremeye başlamıştım sanırım. Derin bir nefes aldım ve o zaman anladım nefesimi tutuyordum.
Heyecanla karışmış dudakları gülümsüyordu. Gözlerini bana dikmiş öylece bakıyordu. Gözleri dolu doluydu. Sanırım bende ağlamak üzereydim ama mutluluktan. Hayranlık vardı biraz da gözlerinde. Ona tapıyordum. Tapılası bir tanrıçaydı çünkü. Beyazın masumiyetini en güzel şekilde taşıyordu. Narin bedeninin üzerinde, kimseye yakışmadığı kadar yakışan gelinliğinin kabarık eteğinin kenarlarından tutmuştu. Zarif bir çiçek…
’Mükemmel’ kelimesi dudaklarımdan farkında olmadan dökülüvermişti. O an hiç kimse umurumda değildi. Sadece karşımda gördüğüm bu melek vardı. Gözlerimi ışıltısıyla kör etmiş, hipnotize etmişti. Sadece ona bakabiliyordum. Dudakları aralandı.
‘’Teşekkür ederim,’’ dedi biraz daha kıvrılırken dudakları. Gözlerini kırpıştırdı bir iki kere.
Ayaklarım benden izinsiz hareket etmişlerdi, bir mıknatıs gibi çeken bu meleğe doğru adım atıyorlardı. Yanına yaklaştım, eline uzandım. Tuttum ve dudaklarım elini buldu. Minik bir öpücük kondurdum. Biraz olsun kendime gelebildiğimde konuşabilmiştim.
‘’Çok… Güzel olmuşsun,’’ dedim. Bir elini titreterek havaya kaldırdı ve beni gösterdi.
‘’Sende öyle,’’dedi gülümsemelerinin arasında. Elini sıkıca tuttum. Hafifçe elimi sıktı.
‘’Gidelim mi?’’ dedim. Bu evde bana artık dar geliyordu.
‘’Olur,’’ dedi. Ellerimiz kenetli arabaya kadar gittik. Geride kalanlar umurumuzda değildi. Ya da benim umurumda değildi. Çünkü Melis başını bir an arkaya çevirmişti. Ona kapıyı açtım ve,
‘’Buyurun prenses,’’ dedim önünde eğilerek.
‘’Teşekkür ederim,’’ dedi ve açtığım kapıdan içeriye girerek koltuğa yerleşti. Tam sürücü tarafına geçiyordum.
‘’Hey! Bizde sizinle geliyoruz,” diye bağırdı Pelin. Arkamızda elbisenin eteklerinden tutmuş koşuyordu.
‘’Haydi Andreas acele et!’’ diye bağırdı peşinden gelen Andreas’a.
‘’Başımın belası,’’ dedim sırıtarak.
“İtiraf et tatlı bir belayım,’’ dedi. Başımı salladım.
‘’Tamamen haklısın. Hadi binin,’’ dedim arabaya bindim bende. Onlarda bindikten sonra Melis’e baktım ve gülen gözleriyle başını salladı. Arabayı çalıştırdım ve hızla yol aldık.
‘’Sanırım bayılacağım,’’ dedi Melis .Bir elini kendisine yelpaze yapmıştı. Diğer eli sıkıca elimi kavramıştı.
‘’Sanırım bende,’’ dedim.
‘’Hey! Düğünden sonra bayılın lütfen,’’ dedi Pelin.
‘’Katılıyorum,’’ dedi Andreas kıkırdayarak.
Yata geldiğimizde arabadan hızla indim, Melis’e kapıyı açtım. Elini tuttum ve çıkmasına yardımcı oldum. Andreas’ta indi ve benim gibi Pelin’in kapısı açtı. Elini Pelin’e uzattı.
‘’Çok naziksin.’’ dedi Pelin alayla.
Andreas cevap vermedi. Melis’in elinden tutmuş yata doğru ilerliyorduk. Andreas ve Pelin tam arkamızdaydı. Bir anda Andreas bizi şok edecek kelimeleri söyledi.
‘’Seni seviyorum,’’ dedi ilk önce fısıltı gibiydi.
Arkamızı döndük şaşkınlıkla.
‘’Ne?’’ dedi Pelin. Şaşkınlıkla Andreas’ın yüzüne bakıyordu.
‘’Seni seviyorum işte,’’ dedi Andreas. Sesi şaşkındı sanırım kendiside bu söylediklerine şaşırmıştı. Nihayet dedim içimden. Sırıtarak onları izlemeye başladım.
“Buna inanamıyorum,’’dedi Melis fısıldayarak.
Pelin bir süre cevap vermedi. Heyecanla dudaklarından dökülecek kelimeleri bekliyorduk.
‘’Pelin seni deli gibi seviyorum. Sana aşık oldum,’’ dedi Andreas.
Hep böyle garip mi olacaktı bu çocuk. Her şeyi farklı olmak zorundaydı. Daha mükemmel bir ortam bulamazdı. Pelin şaşkınlıkla hala susuyordu. Ve Andreas’ın deli gibi onun konuşmasını istediğini biliyordum.
‘’Hiç söylemeyeceksin sandım,’’ dedi Pelin şaşkınlığını üzerinden atarken garip bir sırıtış yerleşti yüzüne. Şimdi donup kalma sırası Andreas’taydı. Bütün melekler bir anda gelmişlerdi. Herkes arabadan indi ve onları izleyeme başladı. Diğer meleklerde yatın güvertesinden aşağıya bakıyorlardı.
Andreas birden hareket etti ve Pelini belinden sarıp havaya kaldırdı ve döndürmeye başladı.
‘’Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum…’’diye bağırıyordu. Bu gerçekten görülmeye değerdi. Melis’e sardım kollarımı. Çifte mutluluk yaşıyordum şu an.
‘’Sanırım bende seni,’’ dedi Pelin. ’’Ah..Andreas bırak başım dönüyor,’’dedi daha sonra ama Andreas’ın bırakmaya niyeti yoktu. Herkes şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra alkışlamaya başladılar. Ve Andreas Pelini kucağından indirdi.
‘’Ama düşüncelerin çok daha romantik. Özelliklede bana nasıl söylemen gerektiğini iç sesinle düşünürken,’’ dedi Pelin göz kırparak.
‘’Ne yani bunca zamandır,’’dedi Andreas şaşırarak.
‘’Evet ama bir türlü açılamadın,’’dedi Pelin. ’’Bir kaç gündür düşüncelerini duyabiliyorum. Ve gerçekten duyulmaya değer şeylerdi. Arada kızdığım çok oldu, ama neyse bunları daha sonra konuşuruz,’’ dedi.
Andreas’ın yüzü kıpkırmızı olmuştu. Ne düşündüğünü çok merak ettim.
‘’Ne düşünüyordu acaba?’’ dedi Melis kıkırdayarak.
‘’Bende merak ediyorum,’’ dedi saçlarına öpücük kondururken.
‘’Hadi artık bu kadar aşk yeter daha sonra yaşarsınız. Bir düğünümüz var,’’ dedim ve tekrar Melis’in elinden tutup yata doğru ilerledik.
Düğün başlamıştı. İlk dansımızı yapmıştık. Konukları selamladık. Herkese tek tek sarılmıştık. Heyecanımız biraz olsun yatışmış gibiydi. Bütün konuklarda bir gülümseme. Yeni aşık çiftler, ve aşıkların dans etmeleri. Her şey mükemmeldi. Olması gerektiği gibiydi. Yatı çok güzel hazırlamışlardı. Bunun için bir çok defa teşekkür etmiştik meleklere.
Ve işte beklenen an gelmişti. Nikah memuru gelmiş nikah masasında yerini almıştı ve tabii ki bizde… Heyecanlı, meraklı ve sevinçli gözler üzerimizdeydi. Ben heyecanımı yatıştırmak için ne yapacağımı bilmiyordum. Fark etmeden bacağımı sallıyordum yine, bu son zamanlarda sık olmaya başlamıştı.
Bayılabilir miydim…? Hayır! Şimdi değil! Yanımda beyazlar içindeki meleğe baktım.., Gözlerinin ışıltısıyla bakıyordu gülümseyerek. Aynı heyecan, aynı mutluluğu gözlerinden okuyabiliyordum. Titrek elleri ellerimi buldu ve hafifçe sıktı. Bundan güç alıyordu tıpkı benim ondan aldığım gibi.
Rüyada mıydım? Bu melek şimdi tamamen bana mı ait olacaktı? Kendimi bir rüyanın içinde sanıyordum. Bunu hak etmiş miydim? Gülümsedim. Ve karşılığını mükemmel bir gülümsemeyle aldım. Buradaki en etkili ışık bile aydınlatmıyordu beni bu kadar. Bu gerçekti… Tamamen gerçek... O benim di. Bana aitti.
Nikah memurunun sesi, dikkatimizi ve başımızı birbirimizden ayırıp, ona çevirmemizi sağladı.
Nikah memurunun sesi, dikkatimizi ve başımızı birbirimizden ayırıp, ona çevirmemizi sağladı.
‘’Değerli misafirlerimiz hoş geldiniz. Bu özel ve güzel günde iki gencimizin nikahını kıymak için burada toplanmış bulunmaktayız. Gelin hanım adınız soyadınız,”
“Melis Özmen,” dedi sesi titremişti.Fısıltı gibiydi..Eli elimi gittikçe daha çok sıkıyordu ve bende hafif bir sıkmayla karşılık veriyordum ona.Birazdan benim tamamen eşim olacaktı.
“Anne ve baba adınız?”
“Serpil Özmen, Cavit Özmen,” dedi. Sesinden heyecanı anlaşılıyordu.Gözleri anne ve babasını buldu farkında olmadan.Sıcak bir gülümseme yayıldı tüm yüzüne.bu meleği dünyaya getirdikleri için onlara ne kadar teşekkür etsem azdı..
“ Evet damat bey sizin adınız soyadınız ve yaşınız?”
“Eğmen Eğmenoğlu, 29, “dedim bende heyecanla.Nasıl kekelemeden söylemiştim bilemiyorum.Sesimin çıkabildiğine dahi şaşırmışken..
“Anne ve baba adınız?”
“Banu Eğmenoğlu, Tahsin Eğmenoğlu”Bunun için Banu meleğe yine teşekkür etmem lazımdı.Benim için anne olmuştu ve bir nufüs kağıdım olmasını sağlamışlardı.
“Melis Özmen, Eğmen Eğmenoğlunu kocalığa kabul ediyor musun?”
Sadece Melis’in ağzında çıkacak olan ‘’Evet’’kelimesini bekliyordum… Ve nikah memuru sorusunu yöneltmişti.
Melis’e dikkatle bakıyordum, dudakları aralandı ve…
‘’Evet’’dedi coşkuyla…
Yüzümdeki sırıtma büyüdü bir anda ve sıra bana geldiğinde bu nikah memurunun çabucak gagasını kapamasını istiyordum. Çünkü onu sevmekten saniye de olsa asla vazgeçmeyecektim. Bunun için yemine gerek yoktu. O benim asırlar önce yaratılmış olan kaderimdi. O benimdi…
Nikah memuru aynı soruyu bana yönelttiği zaman, ‘’Evet, ‘’ dedim zaferle, coşkuyla, içimden taşan mutlulukla nikah memuru sözlerini bitirdiğinde… Herkes alkışlamaya başladı. Biz şimdi evli miydik…?
Şahitlerimiz olan Andreas ve Pelin’e döndü…
‘Şahit misiniz?’ diye sordu
‘’Evet,’’dedi Andreas gülümseyerek.
‘’Bilemiyorum,’’dedi Pelin, yine yapmıştı yapacağını... Ona sinirle baktım.
‘’Evet,’’dedi ve ekledi.’’Yoksa bu Eğmen balayına çıkmadan katil olacak,’’dedi ve herkese kahkaha attırdı.
Defteri ilk Melis’ e uzattı ve eli titreyerek imza attı. Defteri bana uzattı bende elim titreyerek defteri imzaladım ve Pelin’e uzattım. Tam o sırada Melis ayağıma bastı.
‘Ahh,’’dedim Topuğu canımı acıtmıştı.
‘’Neler oluyor?’’ diye sordum şaşkınlıkla.
‘’Nikahtan sonra gelin ya da damat evlendiği kişinin ayağına basar. Bu bir gelenektir. Kim basarsa evde onun sözü geçer,‘’ dedim gülümseyerek. Garip…
‘’Bunun için ayağıma basmana gerek yoktu. Zaten hayatım boyunca her yerde senin sözün geçecek,’’ dedim gülümsemesine karşılık vererek.
‘’Gelini öpebilirsin,’’dedi memur.
Ayağa kalktık, duvağını kaldırdım ve Melis’in güzel yüzünü ellerim arasına aldım. Yavaşça eğildim ve dudaklarımı alnına bastırdım. Tanrım, buna hala inanamıyordum. Başımı yüzünü görmek için geriye çektim ve gözlerinde ki mutluluğa baktım. Bunu hak etmiştik. Bu gözler mutluluğu hak ediyordu. Ben her ne kadar hak ettiğime inanmasam da. Bu mükemmel kalp hak ediyordu.
Alkışlar hala devam ediyordu… Kahkahalar ve alkışlar arasında kalabalığa karıştık…
Son dansımızı yapıyorduk. Yavaşça eğildim ve aralık, ıslak dudaklarına bastırdım dudaklarımı. Dakikalarca böyle kalabilirdim. Yıllarca… Kıkırdamalar arttığında daha fazla kalamayacağımızı anladık ve zorla birbirimizden ayrıldık.
‘’Seni seviyorum,’’ dedim ellerim yanaklarında. Güzel yüzü ellerimin arasında olmaktan oldukça mutluydu.
‘’Seni seviyorum,’’ dedi gülümseyerek.
Daha mutlu olduğum bir zaman olacak mıydı acaba. Bu geceden daha güzel bir gecem. Sanırım olabilirdi. Hayatımda Melis gibi bir varlık varken her gecemin birbirinden güzel olacağını tahmin etmek zor değildi. Hiç zor değildi.
‘’Her şey için tekrar teşekkürler,’’ dedi Melis, Banu meleğe.
‘’Bİzim yaptığımız hiçbir şey. Siz mutlu olun yeter,’’ dedi Banu melek.
‘’Herkese tekrar teşekkürler,’’ dedim bende bütün meleklere bakarak.
‘’Rica ederiz.’’ dediler hep bir ağızdan gülümseyerek.
….
Melis üzerini değiştirmişti. Ve uzunca annesi, babası, Emre’yle vedalaştıktan sonra bende vedalaştım. Bizi arabamıza kadar uğurlamaya gelen Andreas ve Pelin kalmıştı bir tek. Arabanın yanına geldiğimizde onlara döndük.
‘’Çok teşekkür ederim kardeşim. Her şey için,’’dedim Andreas’a sıkıca sarılarak.
‘’Ne yaptık kardeşim,’’ dedi oda bana sıkıca sarılırken. Melis’te Pelin’e veda ediyordu.
‘’Hep yanımda oldun ve olacağını biliyorum .İyi ki varsın canım kardeşim,’’ dedi ve sıkıca sarıldı Peline. Aynı anda bende Andreas’tan ayrıldım.
‘’Buna emin olabilirsin. Ne de olsa koruyucunuzum. Hem seni bırakmaya hiç niyetim yok,’’ dedi Pelin. Sesi çatallaşmıştı. Melis’in hıçkırıklarını duyabiliyordum. Ahh! Kadınlar.
‘’Sizin adınıza da çok mutlu oldum kardeşim,’’ dedim Andreas’a. “Ama bu çatlakla nasıl uğraşırsın bilemiyorum”
‘’Bir yolunu bulacağız artık,’’ dedi Andreas, Pelin’in elini sıkıca tutarken.
‘’Demek çatlak ha! Demek bir yolunu bulacaksın. Neyse ilk günden kavga etmeyelim. Bunun hesabını siz balayından döndükten sonra sorarım ben,’’ dedi Pelin. Mutluydu çok mutluydu. Göz göze geldik ve bana göz kırptı.
‘’Hadi artık, uçağı kaçıracaksınız,’’ dedi Andreas. Melis’le birbirimize baktık ve başımızı salladık. Tekrar sarıldık ve Melis’in kapısını açtım. Sürücü koltuğuna geçtim ve oturdum. Andreas ve Pelin’e el salladık. Melis’in elini sıkıca tuttum.
‘’Hazır mısın?’’ dedim gülümseyerek.
‘’Seninle her şeye...’’ dedi aynı gülümsemeyle karşılık vererek.
‘’Seni seviyorum karıcım,’’
‘’Seni seviyorum kocacım,’’
Ve geleceğe doğru bu delice coşkun mutluluğumuzla hızla yol aldık elele. Tanırının bana verdiği bu inanılmaz ve mucize armağanın değerini her zaman bilecektim. Beni neden yarattığını bilmiyordum, ama bana hazırladığı son için ona sonsuz şükrediyordum. Başımı gökyüzüne kaldırdım ve ona teşekkürlerimi ilettim. Her neredeyse benim için hazırladığı bu kadere bir kez daha teşekkür ettim. Daha ne kadar teşekkür edeceğimi bilemeyerek...
SON