Twilightfan_ TR Alacakaranlık Efsanesi İle İlgili Herşey. Filmler, kitaplar, oyuncular hakkında en güncel konular ve çok daha fazlası... |
|
| Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! | |
|
+11nağme ßusRa_ßeLLa Catherine seher derya notizia Twilight110 mesecina june Forever.EDWARD nosi 15 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
nağme Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 9 Yaş : 30 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 10/06/10
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| | | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Perş. 24 Haz. 2010, 10:31 | |
|
En son nosi tarafından Perş. 24 Haz. 2010, 10:34 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Perş. 24 Haz. 2010, 10:33 | |
| Seher çok teşekkürler. Hikayemize yaptığın yorumlar sayesinde yayınlıyoruz ve bu sayede başka arkadaşlarında yorumlarını almaya başladık. İşte yeni bölüm. İyi okumalar... | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Perş. 24 Haz. 2010, 10:35 | |
| Merhaba değerli okuyucularımız hikayemizi yine müzik eşliğinde okumak isterseniz aşağıdaki linki sağa tıklayıp yeni sekmede ya da yeni pencerede aç deminiz yeterli olacaktır. İyi okumalar [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]23. Bölüm [Eğmen] Yıkılma Melis’ i de umutlandırıp sonra hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum. Her şeyi kesin olarak öğrenip sonra sonsuz mutluğun tadını çıkartabilirdik. Her şey ama her şey değişebilirdi artık. Nihayet benim de hayatımda bir şeyler yoluna girmeye başlamıştı. Artık benim de hayatıma güneş doğmaya başlamıştı. Bahçeye varmışken Birden Melis'i gördüm ve gözlerimin ışıldadığını anladım… Ama daha sonra vücudumu bir korku dalgası sardı... Neden gelmişti ki? Merve'de benim gibi düşünmüş olacak ki benimle aynı anda hızlandı ve bahçeden çıktık. Melis nefes nefese kalmıştı… Gözlerinde anlayamadığım bir şey vardı. Düşüncelerini taradım ama şimdilik hiç bir şey yoktu… ''Ne oldu hayatım? Bir şey mi oldu? Geldiler mi? Yoksa bir şey mi yaptılar?'' diye sordum. Aklıma başka kim gelebilirdi ki? Melis böyle korkmuş halde görünüyorken. ''Evet, sevgilim geldiler ama merak etme bir şey yapmadılar. Sana bir şey sormam lazım'' dedi. Yüreğime ateş düştü sanki. Onu nasıl yalnız bırakmıştım? Ya canını yaksalardı… Ya artık göremeseydim… Her şey benim düşüncesizliğim yüzünden olacaktı. Onunla ömür boyu rahat yaşayabilme umudu için yanından ayrılmam, onsuz kalmama sebep olabilirdi. Deniz gözlerinizi bir daha göremeyebilirdim, sıcaklığını hissedemeyebilirdim… Bir yandan pişmanlık duyarken bir yandan ne soracağını da deli gibi merak ediyordum. Merve hızla yanımızdan ayrıldı bizi yalnız bırakmak için… Aslında gidecekti ama ne konuşacağımızı merak etmiş olmalıydı. Sonuçta Melis'i çok iyi tanıyordu. Kütüphaneye geri döndü. Düşüncelerini saklıyor muydu bilemiyordum ama telaştan başka hiç bir şey yoktu... ''Ee hayatım ne konuşacağız ?” diye sordum. Sesimdeki pişmanlığı, acıyı saklamak için büyük çaba sarf etmem gerekti. ''Sana bir şey soracağım ama lütfen dürüst ol olur mu?'' dedi. Şaşırmıştım. Neden böyle bir şey söylemişti ki şimdi? ''Tabii ki sana karşı dürüst olacağım. Her zaman böyle davranmadım mı?'' dedim. Bir an önce söylemesini bekliyordum.. ''Evet, biliyorum hayatım ama bu soracağım soru benim için çok önemli. Emin olmak için sordum sadece'' dedi. ''Merak ettim doğrusu neymiş bu kadar önemli soru?'' diye sordum. Sesim gayet düz çıkıyordu ama Melis in endişesi benim daha çok telaşlanmama sebep oldu. Ve benim içimi korkunç bir his kaplamıştı… Düşünceleri hiç bir ipucu vermiyordu. ''Ben az önce Feyza ve Mehmet’le karşılaştım. Bana bir şey anlattılar. Onlara inanmadım ama gerçek olup olmadığını bir de senin ağzından duymak istedim'' Ne olduğunu söyleyemiyordu. Ne söylemiş olabilirlerdi acaba? Onu bu kadar endişelendirip buraya kadar gelmesini sağlayan şey neydi? Yine hangi yalanlarla aklını karıştırmışlardı meleğimin… Soramıyordu… Kendi kendisiyle savaşıyordu… Ve korktuğunu düşünüyordu… Deniz gözlümü hangi düşüncelerle korkutmuşlardı acaba? ''Canım kendi içinde savaşmayı bırakta ne olduğunu söyle! İnan bana merak ettim seni bu kadar endişelendirdiğin şeyin ne olduğu?” dedim. ''Rüzgar aslında sen miydin?'' dedi bir anda ve ben dona kaldım... Bedenimi bir korku dalgası sardı... Ne şekilde anlatmışlardı bilemiyorum ama onunla oyun oynadığımı düşünmüş olacağı muhtemeldi… Nasıl başlayacaktım? Ben sadece onu sevindirmek istemiştim. Ve kıskanmıştım... Çok kıskanmıştım… Onu sevindiren kişi ben olmak istemiştim. Ama şimdi ona gerçeği söylersem buna başka anlamlar yükleyecekti. Ama yalan da söyleyemezdim. Ona dürüst olacağıma söz vermiştim... Kendimi toparlamaya çalıştım. Bir cevap bekliyordu. Yalan olduğunu söylememi istiyordu ama doğruydu! Ben sadece onun mutlu olması için yapmıştım… ''Melis bak ilk önce beni dinlemelisin'' diye başladım söze. Ve o gerçek olduğunu anlamıştı bile… ''Bana doğru olup olmadığını söyle Eğmen'' dedi. Sadece dudaklarımdan dökülmesini istiyordu gerçeğin. Ona yalan söylemeyecektim… ''Doğru. Ama beni dinlemelisin! '' dedim. Her şey yanlış bir yolda gidiyordu. Ve o benim yapmış olduğum şeye başka anlamları yüklemişti bile. Karşımda şok olmuş bir halde duruyordu. Konuşmuyordu, konuşamıyordu. Düşünceleri boştu. Şu anda karşımda duran acı çeken bedenden hiç bir düşünce gelmiyordu. Nasıl açıklayacağımı bilemiyordum. Dinleyecek gibi de değildi zaten. Yıkılmıştı... Yıkılmıştım… Biliyordum, bir şeylerin bizim aramıza gireceğini biliyordum ama bunun benim onu mutlu etmek için yapmış olduğum şey yüzünden olacağını nereden bilebilirdim ki? ''Bunu bana nasıl yaparsın? Benimle nasıl oyun oynarsın? Ben oysaki… Seni sevmiştim... Sana güvenmiştim… Beni sevdiğine inanmıştım… Bir şeytana inanmıştım'' dedi. Şeytan kelimesini vurgulayarak söylemişti içimde ufak bir yara açmak için. Bilmiyordu ki içimde açacağı yaranın boyutlarını. Ama onu seviyordum. Ona oyun oynamamıştım. Ya da oynamıştım ama sadece onu mutlu etmek içindi. ''Beni dinlemelisin'' dedim ama artık konuşacak bile halim kalmamıştı. Ne söylersem boş olacaktı belki de ne de olsa ben bir şeytandım değil mi? Aşık olmazdım. Doğru söyleyemezdim. Yalandım hep. Her şeyim yalandı… Ama onu bu şekilde kaybedemezdim. Rüzgar olmam gerçeği değiştiremezdi ona olan sevgimi asla değiştiremezdi. Ve ben bu sebep yüzünden asla ondan vazgeçemezdim. Ona olan sevgim dışında her şey yalandı belki de ama artık o buna da inanmayacaktı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Silmek istedim ona yaklaşıp, sarılmak istedim sımsıkı ama yapamazdım. Beni kesinlikle reddedecekti. Ben onun gözyaşlarıyla yıkılırken o bunun için mutlu olduğumu düşünüyordu. Ve bunun bana verdiği acı benim yüzümden ağlamasından çok daha yakıcıydı. Benden nefret ediyordu… Nefretini kusmak istiyordu... ''Çok güzel rol yapıyorsun. Seni tanıdığımı sanmıştım, yanılmışım. Bu kadar incittiğiniz yetmiyor mu? Sana inanmıştım, seni sevmiştim, senin olmuştum…'' dedi sesi giderek azalıyordu. Yıkılmıştı… Ama karşımda güçlü durmaya çalışıyordu. Güçsüzlüğüyle sevinmemem için uğraşıyordu... Konuşamıyordum bile. Kahırla dolmuştu bütün içim… Kendimden nefret ediyordum her şey tam yoluna giriyor derken, insan olabilme umuduyla yanıyorken, bitmiş miydi şimdi her şey? Bana inanması lazımdı… Ama ben konuşamıyordum bile… Öylece ona bakıyordum… Hayatımda yaptığım tek iyi şeyi sorguluyordu… İyi olduğuna inandığım tek şeyi, aşkımı sorguluyordu! Ve ben kendimi savunamıyordum bile. ''Artık şeytan değil, benim koruyucum olmuştun. Yanılmışım... Beni rahat bırakın artık. Amacına ulaştın. Beni bir kez daha yıktınız, mahvettiniz… Senden nefret ediyorum anlıyor musun? Nefret!'' dedi. Yanılmadın demek istedim. Yanılmadın... Senin için her şeyi yaparım demek istedim… Benden nefret ediyordu. Düşünceleri, gözlerindeki kızgınlık bunu destekliyordu. Ağlıyordu ama belki de sinirden. Bana inanmış olmanın sinirinden ağlıyordu ve ben kendimi savunamıyordum. En aciz şekilde duruyordum karşısında. Midemde bir ağrı hissettim, boğazımdaki yumru konuşmama izin vermiyordu. Koşmaya başladı… Hızla benden kaçmak istiyordu. Ne güzel başlamıştık oysaki... Elimi uzattım bir anda… Bekle demek istedim. Bekle gitme... Ama sesim çıkmıyordu. Olduğum yere dizlerimin üstüne çöktüm. ''Seni seviyorum Melis'' dedim. Gücümün yettiğince ama çoktan gitmişti bile… Sözlerimin bir anlamı yoktu belki de onun için artık. Ne söylersem boştu. İnanmıştı, o şeytanların oyununa inanmıştı… Bana değil… İnsan olmaya çalışan aşkı için, bir beden için yanıp tutuşan bana değil... Onlara inanmıştı... Yorumlarınızı bekliyoruz Yazarlar ; Sesiz_rüya, Nosi | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Perş. 24 Haz. 2010, 10:38 | |
| Merhabalar... 23. bölüm kısa geldi onun için 2 bölüm birden yayınlamaya karar verdik. Zaten geç yayınlayabiliyorum. İyi okumalar...[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]23. Bölüm 2. Kısım ‘’Eğmen neler oluyor?’’ dedi tanıdık bir ses. Kafamı kaldıracak gücüm, düşünebilecek durumum yoktu. “Eğmen cevap ver neler oluyor?” tekrar aynı ses. Kafamı kaldırdım. Gözyaşlarım dışarı akmak için beni zorluyorlardı. Ve ben artık onları tutamıyordum. “Bitti, her şey bitti” diye bildim sadece. “Ne demek bitti. Eğmen bu kadar savaş verirken lütfen biraz toparlanır mısın? Neler olduğunu açıkla bana. Bir çözüm bulacağımızdan eminim” dedi Merve. “Rüzgar’ ın ben olduğumu öğrendi ve bir oyun sandı. Daha doğrusu öyle sanması için uğraştılar ve başardılar. Şeytanlar galip geldi. Melis artık benden açık bir şekilde nefret ediyor” dedim ayağa kalkarak. “Ne? Ben onunla konuşacağım tamam mı? Bak biraz kendini toparla. Her şey yoluna girecek bir anlık öfke mutlaka seni anlayacaktır” “Konuşmama bile izin vermedi. Benden nefret ettiğini söyledi. Nefret… Ne anlamı var ki artık varlığımın. Ne yapacağımı bilemiyorum” Sesim fısıltı gibi çıkıyordu. Boş hissediyordum. Sanki artık içimdeki bana yaşama gücü veren bir parçam yok olmuş gibiydi. Gözlerim sızlıyordu. “Durup bekleyeceksin. Biraz zaman tanı. Benim onun yanına gitmem lazım ama senide bırakmak istemiyorum. Allah’ım ikiye bölüneceğim artık sizin yüzünüzden. Neden her şeyiniz ters gitmek zorunda ki? Bak! Beni iyi dinle! Beni bekle tamam mı? İlk önce onunla konuşayım ben seni bulurum” Kafamı salladım. Ama pek bir işe yaramayacağına emindim. Düşüncelerini okumasaydım bile gözlerinden her şey anlaşılıyordu. “Hadi görüşürüz… Söylediğim gibi lütfen beni bekle. Çılgınca bir şey yapma. Sakın!” dedi. Bu kadar çok mu belli ediyordum düşüncelerimi? Tekrar başımı salladım. Pek ikna olmuşa benzemiyordu ama hızla yanımdan uzaklaştı. Gitmesi daha iyiydi. Melis bunu kaldıramayabilirdi. Bugün günlerden hüzün olmuştu şimdi. Bildiğim tek olan şey, düşünce köşeme doğru sürüklüyordu ayaklarım beni. İntiharda bileniyordu tüm duygularım. Karanlığa doğru çekiliyordum. İçimde sadece acı vardı. Buz kesmiştim. Beni yakan o alevim neredeydi? İlk defa üşümüştüm. Vücudumun titrediğini hissediyordum. Ağaçların kurumuş dalları ayaklarımın altında eziliyordu. Her kırılan dal parçasında içimdeki kırılmaların yansımasını duyuyor gibiydim. Hissizleşmiş bedenimin bir tepki vermesini istiyordum. Yakmak istiyordum önüme çıkan her şeyi. Topal olmuştu ayaklarım, adımlarım küçülmüştü. İçimdeki sessiz çığlıkların benden taşacağı zamanı bekliyordum. Bir yağmur gibi gözlerimden akmasını dışarı çıkmasını istiyordum. Yağmura koşmak istiyordum. Ufkuma doğan güneş batmış mıydı şimdi? Ben onunla doğmuştum hayata, karanlığımı alan ışıktı. Peki, şimdi ne olacaktı? Ne yapacaktım? Neden Allah’ım neden? Bir hediye sunmuştun bana değerini karşılayamayacağım. Bir rüya vermiştin bana bir daha uyanmak istemeyeceğim. Şimdi neden? Neden alıyorsun onu benden? Ben bir şeytandım ve sevmeye hakkım yoktu. Belki de nedeni budur. Nasıl her şey bu kadar tersine dönebilirdi? Güne nasıl başlamıştım oysaki. Melis’in sıcacık, beni saran kollarından çıkıp… İnsan olacakmışım… Neden? Artık ne anlamı kalmıştı ki? Melis olmayacaksa yaşayacağım hayatın ne anlamı vardı ki? Ne kadar aciz hissediyordum kendimi, ne kadar çaresiz, ne kadar berbat… Ne kadar zavallı… Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Sadece burada böylece oturuyordum. Ne zaman gelmiştim buraya? Ne kadar olmuştu? Her kavram değersizdi artık..Ve her şeyin içinde en değersiz olana bendim. Neyine güvendi ki bu varlığım? Bu kadar kolay mı sanmıştım her şeyi? “Senden nefret ediyorum, senden nefret ediyorum, senden nefret ediyorum” Beynimin içinde çağıldayan bu sözler beni aciz bırakıyordu. Savaşmak için bir çare bırakmıyordu. Benden nefret ediyordu artık. Ve ben bu ağırlığın altında eziliyordum. Bir daha onun kalbini alamayacaktım. Artık beni sevmeyecekti. Eğer onlar olmasaydı, gelmeseydi… Hepsi onların yüzünden… İçimde bir şeylerin yerini bulmaya başladığını hissedebiliyordum. Hızla yerimden kalktım. Gitmem gereken yer belliydi. Onları öldürecektim. Bunu yapacaktım ve sonra öleceğimi biliyordum. Kan kokuyordu şimdi toprak, hava, her şey. Umurumda değildi… Artık şeytan olmayan ben, Allah’a bir kez daha dua edecektim. Onları öldürmeden gücümü alma. Onları öldürmeden beni alma. Ve daha sonra yaşamanın bir önemi yoktu zaten. Parçalara ayrılarak ölecektim. Bitecekti bu acım. Ölürken gülümseyecektim. Onu yaşadığım için şu kısacık zamanda ölüm bile güzel gelecekti. Acımdan kurtulmanın başka yolu yoktu. Adımlarımı hızlandırarak ve içimdeki nefretimi alevlendirerek yürümeye başladım… “Eğmen?” Ahh… Bu Merve’ydi. İçimde bir kıpırdanma oldu. Belki de... Belki de onu dinlemiştir. Hızla belli belirsiz bir gülümseme ile ve içimdeki umutla ona döndüm. “Evet?” dedim. Yüz ifadesini gördüğümde anlamıştım ki, hiç bir şey değişmemişti. Yine umudum kırılmıştı. İçimdeki yeşeren umudum, solmuştu tekrar… Yanıma gelene kadar hiç bir şey söylemedi. “Selam… Nereye gidiyordun?” diye sordu sinirli bir ses tonuyla. “Gitmem gereken yere” dedim. Ona ne konuştuklarını sormama gerek yoktu. Aklını okuyamasam da yüzünden her şey anlaşılıyordu. “Seni dinlemedi işte beni dinlemediği gibi. Başka çarem var mı? Söylesene var mı? Hiçbir zaman dinlemeyecek” “Eğmen saçmalama. Bak şu anda sadece kızgın, seni affedecektir buna emin ol. Seni çılgın gibi seviyor. Ve bunun için senin ona oyun oynamanı kaldıramıyor” [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]“Ben ona oyun oynamadım” diye kestim sözünü sinirle… “Biliyorum. Ama o bilmiyor. Biraz zaman ver. Siz hep böyle güçsüz müsünüzdür? İlk engelde hemen koşun hayattan kopmaya. Mücadele nerede? Neden hemen en kolay yolu seçiyorsunuz?” Artık iyice sinirlenmişti. Ama bende farklı değildim. “Ne yapama mı bekliyorsun? Beni dinlemeyecek ve ben onsuz nasıl yaşarım bilemiyorum. Acısı beni zaten yok ediyor. Bu acıyı çekemem, kaldıramam anlıyor musun? Melis’ i tanıdığımdan, aşık olduğumdan beri, insani duygular bedenimi sardığından beri o kadar güçlü değilim. Yapmam gereken belli. Onları öldürüp ve öl-“ “Sakın! Eğmen sakın! Bir daha böyle bir şey duymak istemiyorum. Hiç bir şey söylemiyorum. Eğer benim biraz hatrım varsa ve sözüme güveniyorsan, biraz zaman verin kendinize. Bırak, öfkesi biraz geçsin. Sende kendini toparla ve onunla konuş. Bırakmayın bu kadar severken birbirinizi, saçma sapan bir şey uğruna kendinizi harcamayın. Mücadele et! Seni dinlemesini sağla. Melis inatçıdır biraz. Onu tanıyorsun. Biraz zor olacak ama sonunda seni dinleyecektir. Sensiz yapamaz, sen onun için su gibi ihtiyaçsın” Sözleri içimde umutlanmama neden oluyordu. Dinleyebilir miydi? Belki de haklıydı. Deneyecektim, sonuna kadar uğraşacaktım. Haklıydı… Neden bu kadar kolay pes ediyordum ki. Beni sevdiğini biliyordum. Biz bir bütündük. Tıpkı ay ve yıldız gibi, yağmur ve gökkuşağı gibi… Sadece zamana ihtiyacı vardı. Bir anda gülümsedim. “Ahh. İşte böyle. Aptal, aşık şeytan” “İlk defa aşık oluyorum. Kendime şaşırıyorum doğrusu. Duygularım çok çabuk değişiyor. Ama haklısın mücadele edeceğim” dedim gülümseyerek. “Evet, bende senden bunu bekliyordum. Açıklanmayacak bir şey değil. Ben Melis’in üzerine fazla gitmeyeceğim çünkü inatçı ve ters etki yapabilir. Ama bir zaman sonra seni kırabileceğini sanmıyorum. Yumuşayacaktır ve seni affedecektir” dedi. Her sözü bana güç veriyordu. “Çok teşekkür ederim... Merve çok teşekkür ederim… Sen olmasaydın hiçbir şeyin içinden çıkmazdım. Elime yüzüme bulaştırıyorum her şeyi” dedim ve içimden gelen duyguyla ona sımsıkı sarıldım. “Ahh Eğmen yavaş. Dur!” dedi. Upss. Sanırım biraz fazla sıkmıştım. Hemen serbest bıraktım onu. Saçlarımı karıştırdım. “Özür dilerim. Be..Şey..Sevindim” dedim utanarak. “Tamam, anlıyorum tabii ama hala şeytansın ve bu kadar yakınlık zorlarken, birde sarılmak... Ihh… Pekiyi değil. Rahatsızlığım açısından yani...” Ah ben bunu tamamen unutmuştum. “Ben unuttum... Belki de rahatsız olmadığımdandır” “E Tabii bu kadar aklın başında değilken normaldir” dedi gülümseyerek ve ekledi. “Aşık şeytan” “Evet ne yapacağını bilmeyen aşık şeytan” dedim ve gülümseyerek bende ekledim “Senide göreceğiz…” “Ah… Ah…” dedi gülümseyerek. “ Neyse ben gitmek zorundayım. Senin şu insan olma işini araştırmam lazım. Sen de biraz bekle ve sonra Melis’in yanına gidersin. Sakın pes etme” dedi. Umarım dedim içimden. “Tamam. Görüşürüz... Her şeyin için tekrar teşekkür ederim” dedim. “Ne demek, görevim” dedi ve yanımdan ayrıldı… Kararlıydım en azından beni dinlemesi için uğraşacaktım… Aşkımızdan vazgeçmeyecektim. Deniz gözlerinden, sıcacık teninden vazgeçmeyecektim… Vakit ayırdığınız ve okuduğunuz ve yorumlarınızı eksit etmediğiniz için herkese teşekkürler Yazarlar ; Sesiz_rüya, Nosi | |
| | | nağme Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 9 Yaş : 30 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 10/06/10
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Perş. 24 Haz. 2010, 11:41 | |
| yine beğendimmm harika olmuş devamı melisin ağzından mı olacak? devammmm | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| | | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! C.tesi 26 Haz. 2010, 10:47 | |
| Arkadaşlar daha öncedende dediğim gibi hikayemizi müzik eşliğinde okumaya devam ediyoruz. Bu bölüm biraz uzun müzik yetmiyor ama araya başka link koymak istemedim. Çünkü hikayemizin bölümüne bu şarkı kadar yakışan bir şarkı aklıma gelmedi. O yüzden okurken şarkı biterse lütfen müzik çalan sayfayı yenileyiniz. Teşekkürler [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]24. Bölüm [Melis] Pişmanlık “ Eğmen’in yapacağı tek şey, Feyza ve Mehmet’in yanına gidip bu olayı kutlamak olur” dedim. Merve arkasını döndü bana ters bir bakış attı. Ne demek istediğini anladım ama bende ona bana ne der gibi omuz silktim hiç konuşmadık. Döndü ve Eğmen’i bulmaya gitti. Bende yerime uçurumun kenarına… Pelin’le ben baş başa kalmıştık. “Konuşmak ister misin?” diye sordu. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Sadece yalnız kalmak istiyorum. Düşünmek… Sadece düşünmek istiyordum… “Hayır canım konuşmak istemiyorum. Rica etsem beni yalnız bırakır mısın? Yalnız kalmaya düşünmeye ihtiyacım var” dedim. Gerçi düşüncelerim beni boğulduğum bu keder denizinden yüze çıkaracak mıydı bilemiyorum ama şu an elimden gelen tek şey sadece düşünmekti... “Burada mı? Uçurumun kenarında… Hayır canım kusura bakma düşünmek istiyorsan git yatağına yat ve orada düşün” dedi. Zaten nasıl olurda tamam diyeceğini düşünürdüm ki. Beni rahat bırakmayacağını biliyordum ve dediğini kabul ettim. …… Aradan 12 gün geçmişti. Pelin ile ayrıldıktan sonra ne düşündüysem aynı şeyleri düşünmeye devam ettim. Düşüncelerimde hiçbir değişiklik olmamıştı. Her düşünce beni daha dibe vuruyor, her düşünce beni daha çok yaralıyordu. Kalbimde kocaman bir yara açmıştım kapanması güç. Kazıdım kalbimi her düşüncede, kanattım. Kanadıkça daha çok inlendim hayata, bu bozuk düzenime, benliğime ve ona… Eğmen den nefret ediyordum. Bu yaptıklarını kaldıramıyordum. İnanamıyordum. Çektiğim acıların haddi hesabı yoktu. Eski neşesiz halime dönmüştüm. Konuşmuyordum, doğru düzgün yemek yemiyordum. Feyza ve Mehmet ara sıra karşıma çıkıyorlar yüzüme bakıp kahkaha atıp gidiyorlardı. Bu iyice yıpranmama sebep oluyordu. Eğmen’ de pes etmiyordu. Benimle konuşmak için sürekli geliyordu. Geldiği zaman ona nefret dolu bakıp hemen banyoya koşuyor o gidene kadar orada kalıyordum. O gidene kadar çıkmayacağımı bildiği için ben banyoya gidince hemen gidiyordu. Yolda yalnız gördüğü zaman yine hemen yanıma geliyor konuşmaya çalışıyordu. Bende düşüncelerimle onu aşağılıyor ona olan nefretimi dile getiriyordum. Söylediklerime dayanamıyordu. Acı çekiyordu ve kalamıyor hemen gidiyordu. Bunu yüzünde görmek mümkündü. Ama acı çektiği ne derece doğruydu? Artık inanamazdım. Beni tekrar kandırmalarına izin veremezdim. Lanet olası şeytanlarımın gelmediği zamanlarda yalnızlık beni girdap gibi içine çekiyordu… Yalnızlık bazen durumu çok daha kötü yapıyordu. Yaşadığım zamanlar aklıma geldikçe aklım yerinden çıkıyordu sanki kendime engel olamıyordum. Odamda izleri vardı yaşanmışlıkların, kokusu vardı odanın içindeki havada, yatağımda izleri vardı, bedenimde, tenimde, baktığım her karede. Baktıkça daha çok acı çekiyordum. Düşlerimde gözleri vardı beni içine hapsedip yok eden gözleri, baktıkça nefretimi alevlendirdim... Hiç bir gecem gündüzüme ulaşmıyordu. İsyanımın içinde çaresiz kalmıştım, yine yeniden hayat benim için anlamını yitirmişti. Değersiz bedenimin değer kazandığı anlara tutunamıyordum. Anılarımın beni ele geçirmesine izin vermek istemiyordum. Her dokunuş, her bakış benim acılarımı tonlarca yük gibi üzerime bindiriyordu. Ağırlığı altında eziliyordum. Kalbim bu acılara ne kadar dayanırdı bilemiyorum ama bir sonu olacaktı elbette. Unutmak? Asla… Ama hafifleyeceği bir zaman gelecekti, yani böyle olmasını umuyordum. Uçurumun kıyısındaki yüzümden kurtulmak için hevesli değildim aslında. Bu saçma sapan evrende ne işim vardı ki? Nasılsa her şey yalandı. En azından benim için... Bir gün yatmak için odama girdiğim zaman Eğmen’ i beni beklerken gördüm. Onu 3 gündür görmemiştim. Yüzü çok değişmiş sanki çökmüştü. Bakışlarında acı vardı. Yalvarır gibi bakıyordu. Bir türlü inanamıyordum doğru olduğuna. Gerçekten acı çektiğine. Benim kadar yanabilir miydi ki? Ne de olsa bir şeytandı iyi bir oyuncu… Yanıyormuş gibi yapması onun için kolaydı.. Onu görünce hemen banyoya doğru koşmaya başladım. Önümü kesti. Ona nefret dolu bir bakış gönderdim. Konuşmak istemiyordum. O lanet günden beri ağzımdan tek bir söz duymamıştı. Hep düşüncelerimle nefretimi dile getiriyordum. Nefesimi onun için tüketmek istemiyordum. Ya da konuşursam ağlamaktan korkuyordum. “Melis yalvarırım beni bir kez dinle. Eğer dinlemezsen gideceğim ve bir daha da dönmeyeceğim. Dönmek istesem de, istesen de, pişman olsan da dönemeyeceğim. Sensiz yapamıyorum. Nefret dolu bakışlarını, düşüncelerini duymaya dayanamıyorum. Artık gücüm kalmadı. Lütfen dinle beni… Lütfen…” dedi perişan bir şekilde. -Hayır- diye düşüncelerimle haykırdım. Hiçbir şey düşünemiyordum sadece hayır diyebildim. “Peki, ama şunu unutma, ben seni hep sevdim sana söylediklerimin hepsi doğruydu. Yok olduğum bedenim senin yanında olmayacak… ama ruhum… hep seninle olacak ve seni sevmeye devam edecek” dedi. Gözünden yaş akıyordu biraz bekledi belki cevap veririm diye ama donmuştum hiçbir şey düşünemiyordum, söyleyemiyordum. “Senden bir şey istemeye hakkım yok belki ama lütfen senden son bir şey istiyorum. Lütfen hiç yoksa bunu yapmama izin ver” dedi. Ben yine bir şey söyleyemiyordum. Boğazımda düğüm vardı ağzımı açarsam boğulacakmışım gibi hissediyordum. Bana yavaş yavaş yaklaştı. Bir yandan tepkimi ölçüyor gibiydi. Olduğum yerde kaldım hiçbir tepki vermedim. Cesaret bulup yaklaştı ve yanaklarımı ellerinin arasına aldı. Gözlerimi kapattım. Ne kadar zaman olmuştu acaba kaç gün, kaç ay, kaç sene geçmişti sıcaklığını hissetmeyeli. Kadife tenine dokunmayalı… Kokusunu içime çekmeyeli... Anlıma yavaşça bir öpücük kondurdu. Gözlerimi açtım ve yüzüne baktım. Gözlerimin içine baktı. Sanki bir daha göremeyecek olmanın üzüntüsünü yaşıyordu. Orada kalmak istiyordu. Göz bebeklerimin her bir çizgisini beynine kazıyordu. Gözleri doldu ve bir anda ortadan kayboldu. Olduğum yerde yıkıldım. Titremeye başladım titriyordum. Kendime hakim olamıyordum. Gözyaşlarım pınar gibi akmaya başladı. Beynim uyuşmuş gibiydi... Kendime geldiğim anda düşüncelerimi toparladım.. Hayır! Hayır! Hayır! Ben onsuz yapamazdım. Onu çok seviyordum. Ne olursa olsun onu seviyordum. Tekrar kandırsın, tekrar acı çekeyim razıyım. Yeter ki yanımda olsun. Yeter ki beni bırakmasın. “Hayır!” Diye çığlık attım “Gitme ne olur… Beni bırakma…” diyordum ama geri gelmiyordu. “Eğmen lütfen dön… Lütfen sevgilim dön… dön… dön…” ama boşunaydı hepsi. Gitmişti ve bir daha da geri gelmeyecekti. Söylediği kelimeler şimşek gibi bir bir aklıma düşmeye başladı.. -Seviyorum… Melis… Yok olurum… Lütfen… Dinle… Sonra kelimeler anlam kazanmaya başladı Lütfen beni dinle Melis…, Unutma sana söylediklerimin hepsi doğru…, …Sevdiğim doğru… Yok olduğum zaman bedenim seninle olmayacak ama ruhum seninle olacak… Dönmek istesem de, istesen de, pişman olsan da dönemeyeceğim… Dönemeyeceğim… Dönemeyeceğim… Bu son sözler beynimi kemiriyordu artık –Dönemeyeceğim- Hayır! Tanrım ne yapmıştım ben? Bunu bana yapamazdı… Beni buruda yalnız bırakamazdı… Onu böyle severken asla, asla izin vermemeliydim, veremezdim. Eğmen’ i bulmam lazımdı ama nasıl? Merve… Evet hemen Merve’ nin yanına gitmem lazımdı. O bulurdu sevdiğimi, yaşam kaynağımı… Hızlıca ve sessizcen evden çıktım. Koşarak Merve’ nin evine gidiyordum. Evin kapısının önüne gelince nefes nefese kalmıştım. Kalbim deli gibi, yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Kapıyı hızlıca hiç durmadan çalıyordum. Merve açtı kapıyı Tanrı’ ya şükür bir şey yolunda gitmişti. Annesi Seda teyze açsaydı ne diyecektim? Durumu nasıl anlatırdım? Seda teyzenin yirmi sene çocuğu olmamıştı. Merve’ yi 8 yaşındayken evlat edinmişlerdi. Merve bana gerçekleri anlattığı zaman çok şaşırmıştım. Benim için gönderilmişti aslında. Bana yakın olması için bu aile uygun görülmüştü. Dikkat çekmemek içinde Seda teyzenin alması için, içine sevgi yerleştirmişlerdi. Merve sokakta ağlarken Seda teyze görmüş o anda sevmişti ve neden ağladığını sormuştu. Merve de annem öldü, babam öldü yurtta da kalamıyorum. Dayanamadım kaçtım. Deyince Seda teyzede evlat edinmişti Merve’ yi. Böylelikle bizden biri gibi olmuştu artık. “İyi misin canım? Bu ne hal? Ne oldu?” dedi Merve. Vakit kaybetmeden her şeyi anlatmam lazımdı. Eğmen kendine bir şey yapmadan bulmamız lazımdı. “Merve ben çok kötü bir şey yaptım. Eğmen geldi af diledi ama ben kabul etmedim. Lanet olsun etmedim. Bensiz yaşayamayacağını söyledi. Artık istese de istesem de geri gelemeyeceğini söyledi. Beni sevdiğini söyledi ve gitti” bir yandan soluk soluğa nefesim kesilerek anlatıyordum bir yandan ağlıyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse ne anlattığımı da tam bilmiyordum. “ Ne olur Merve ne olur onu bul. Kendine zarar vermesin. Onsuz yaşayamam…” dedim. Artık ne konuşacak ne ayakta duracak halim kalmıştı. Olduğum yere yıkıldım. Merve hemen içeri gitti su getirdi yanaklarıma su serpti ve içirmeye çalıştı. “Şimdi sakin ol. Onu bulacağım sen merak etme. Ama keşke bunu daha önce fark etseydin. Senin üstüne fazla gitmek istemedim bir gün anlayacağını biliyordum ama Eğmen’ in pes edeceğini düşünmemiştim” dedi. Neden dinlemedim ki meleğimin sözünü. Neden… Neden… “Canım şimdi ben gidiyorum sende eve git benden haber bekle tamam mı?” “Hayır bende geleceğim. Ne olur gelmeme izin ver” “Canım olmaz gelemezsin. Kesin konseye gitmiştir. Kendi kendini yok edemez. Seni oraya götüremem. Ben diğer meleklerden yardım isteyeceğim. Sende sakin ol ve beni evde bekle tamam mı?” dedi. “Ama… Ama..-“ “ Hadi Melis lütfen vakit kaybetmeyelim. Meleklerle görüşüp onları ikna etmem lazım. Toplanıp bir plan yapmamız lazım. Böyle yaparak vakit kaybediyoruz” dedi “Peki, tamam onu gördüğün zaman onu çok sevdiğimi söyle. Ve asla bırakmayacağımı, onsuz benimde bir hiç olduğumu, yaşayamayacağımı” dedim. “Söylemek istediklerini sen onun gözünün içine bakarak sıcaklığını hissederek söylersin. Sana söz veriyorum ne pahasına olursa olsun onu geri getireceğim” dedi ve hızlıca yanımdan uzaklaştı... Bana çaresizce beklemek düşüyordu… Destekleriniz için teşekkürler Sesiz_rüya, Nosi | |
| | | nağme Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 9 Yaş : 30 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 10/06/10
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Perş. 01 Tem. 2010, 10:59 | |
| banada beklemek düşüyoo yeni bölümü tabi yine harika olmuşş devammm | |
| | | Elzemzarife Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 7 Tür : Vampir Yaş : 30 Kayıt tarihi : 02/07/10
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Cuma 02 Tem. 2010, 17:10 | |
| Canım çok güzel olmuş ağladım resmen son bölümde Yeni bölümü sabırsızlıkla bekliyoruzz | |
| | | seher New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 129 Yaş : 33 Nerden : alacakaranlıktan Kayıt tarihi : 01/02/10 Lakap : seher
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Cuma 02 Tem. 2010, 18:26 | |
| ben bir süredir nete giremiyordum ben sadece düşüncelerimi söylüyorum teşekkür etmesi gerekn kişi benim paylaştığın için devamını bekliyorum | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Cuma 16 Tem. 2010, 16:19 | |
| Nağme, Elzemzarife, Seher, Çok teşekkür ederiz. Uzunca teşekkür etmek isterdim ama hiç vaktim yok. | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Cuma 16 Tem. 2010, 16:20 | |
| [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]24. Bölüm [Melis] Pişmanlık “ Eğmen’in yapacağı tek şey, Feyza ve Mehmet’in yanına gidip bu olayı kutlamak olur” dedim. Merve arkasını döndü bana ters bir bakış attı. Ne demek istediğini anladım ama bende ona bana ne der gibi omuz silktim hiç konuşmadık. Döndü ve Eğmen’i bulmaya gitti. Bende yerime uçurumun kenarına… Pelin’le ben baş başa kalmıştık. “Konuşmak ister misin?” diye sordu. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Sadece yalnız kalmak istiyorum. Düşünmek… Sadece düşünmek istiyordum… “Hayır canım konuşmak istemiyorum. Rica etsem beni yalnız bırakır mısın? Yalnız kalmaya düşünmeye ihtiyacım var” dedim. Gerçi düşüncelerim beni boğulduğum bu keder denizinden yüze çıkaracak mıydı bilemiyorum ama şu an elimden gelen tek şey sadece düşünmekti... “Burada mı? Uçurumun kenarında… Hayır canım kusura bakma düşünmek istiyorsan git yatağına yat ve orada düşün” dedi. Zaten nasıl olurda tamam diyeceğini düşünürdüm ki. Beni rahat bırakmayacağını biliyordum ve dediğini kabul ettim. …… Aradan 12 gün geçmişti. Pelin ile ayrıldıktan sonra ne düşündüysem aynı şeyleri düşünmeye devam ettim. Düşüncelerimde hiçbir değişiklik olmamıştı. Her düşünce beni daha dibe vuruyor, her düşünce beni daha çok yaralıyordu. Kalbimde kocaman bir yara açmıştım kapanması güç. Kazıdım kalbimi her düşüncede, kanattım. Kanadıkça daha çok inlendim hayata, bu bozuk düzenime, benliğime ve ona… Eğmen den nefret ediyordum. Bu yaptıklarını kaldıramıyordum. İnanamıyordum. Çektiğim acıların haddi hesabı yoktu. Eski neşesiz halime dönmüştüm. Konuşmuyordum, doğru düzgün yemek yemiyordum. Feyza ve Mehmet ara sıra karşıma çıkıyorlar yüzüme bakıp kahkaha atıp gidiyorlardı. Bu iyice yıpranmama sebep oluyordu. Eğmen’ de pes etmiyordu. Benimle konuşmak için sürekli geliyordu. Geldiği zaman ona nefret dolu bakıp hemen banyoya koşuyor o gidene kadar orada kalıyordum. O gidene kadar çıkmayacağımı bildiği için ben banyoya gidince hemen gidiyordu. Yolda yalnız gördüğü zaman yine hemen yanıma geliyor konuşmaya çalışıyordu. Bende düşüncelerimle onu aşağılıyor ona olan nefretimi dile getiriyordum. Söylediklerime dayanamıyordu. Acı çekiyordu ve kalamıyor hemen gidiyordu. Bunu yüzünde görmek mümkündü. Ama acı çektiği ne derece doğruydu? Artık inanamazdım. Beni tekrar kandırmalarına izin veremezdim. Lanet olası şeytanlarımın gelmediği zamanlarda yalnızlık beni girdap gibi içine çekiyordu… Yalnızlık bazen durumu çok daha kötü yapıyordu. Yaşadığım zamanlar aklıma geldikçe aklım yerinden çıkıyordu sanki kendime engel olamıyordum. Odamda izleri vardı yaşanmışlıkların, kokusu vardı odanın içindeki havada, yatağımda izleri vardı, bedenimde, tenimde, baktığım her karede. Baktıkça daha çok acı çekiyordum. Düşlerimde gözleri vardı beni içine hapsedip yok eden gözleri, baktıkça nefretimi alevlendirdim... Hiç bir gecem gündüzüme ulaşmıyordu. İsyanımın içinde çaresiz kalmıştım, yine yeniden hayat benim için anlamını yitirmişti. Değersiz bedenimin değer kazandığı anlara tutunamıyordum. Anılarımın beni ele geçirmesine izin vermek istemiyordum. Her dokunuş, her bakış benim acılarımı tonlarca yük gibi üzerime bindiriyordu. Ağırlığı altında eziliyordum. Kalbim bu acılara ne kadar dayanırdı bilemiyorum ama bir sonu olacaktı elbette. Unutmak? Asla… Ama hafifleyeceği bir zaman gelecekti, yani böyle olmasını umuyordum. Uçurumun kıyısındaki yüzümden kurtulmak için hevesli değildim aslında. Bu saçma sapan evrende ne işim vardı ki? Nasılsa her şey yalandı. En azından benim için... Bir gün yatmak için odama girdiğim zaman Eğmen’ i beni beklerken gördüm. Onu 3 gündür görmemiştim. Yüzü çok değişmiş sanki çökmüştü. Bakışlarında acı vardı. Yalvarır gibi bakıyordu. Bir türlü inanamıyordum doğru olduğuna. Gerçekten acı çektiğine. Benim kadar yanabilir miydi ki? Ne de olsa bir şeytandı iyi bir oyuncu… Yanıyormuş gibi yapması onun için kolaydı.. Onu görünce hemen banyoya doğru koşmaya başladım. Önümü kesti. Ona nefret dolu bir bakış gönderdim. Konuşmak istemiyordum. O lanet günden beri ağzımdan tek bir söz duymamıştı. Hep düşüncelerimle nefretimi dile getiriyordum. Nefesimi onun için tüketmek istemiyordum. Ya da konuşursam ağlamaktan korkuyordum. “Melis yalvarırım beni bir kez dinle. Eğer dinlemezsen gideceğim ve bir daha da dönmeyeceğim. Dönmek istesem de, istesen de, pişman olsan da dönemeyeceğim. Sensiz yapamıyorum. Nefret dolu bakışlarını, düşüncelerini duymaya dayanamıyorum. Artık gücüm kalmadı. Lütfen dinle beni… Lütfen…” dedi perişan bir şekilde. -Hayır- diye düşüncelerimle haykırdım. Hiçbir şey düşünemiyordum sadece hayır diyebildim. “Peki, ama şunu unutma, ben seni hep sevdim sana söylediklerimin hepsi doğruydu. Yok olduğum bedenim senin yanında olmayacak… ama ruhum… hep seninle olacak ve seni sevmeye devam edecek” dedi. Gözünden yaş akıyordu biraz bekledi belki cevap veririm diye ama donmuştum hiçbir şey düşünemiyordum, söyleyemiyordum. “Senden bir şey istemeye hakkım yok belki ama lütfen senden son bir şey istiyorum. Lütfen hiç yoksa bunu yapmama izin ver” dedi. Ben yine bir şey söyleyemiyordum. Boğazımda düğüm vardı ağzımı açarsam boğulacakmışım gibi hissediyordum. Bana yavaş yavaş yaklaştı. Bir yandan tepkimi ölçüyor gibiydi. Olduğum yerde kaldım hiçbir tepki vermedim. Cesaret bulup yaklaştı ve yanaklarımı ellerinin arasına aldı. Gözlerimi kapattım. Ne kadar zaman olmuştu acaba kaç gün, kaç ay, kaç sene geçmişti sıcaklığını hissetmeyeli. Kadife tenine dokunmayalı… Kokusunu içime çekmeyeli... Anlıma yavaşça bir öpücük kondurdu. Gözlerimi açtım ve yüzüne baktım. Gözlerimin içine baktı. Sanki bir daha göremeyecek olmanın üzüntüsünü yaşıyordu. Orada kalmak istiyordu. Göz bebeklerimin her bir çizgisini beynine kazıyordu. Gözleri doldu ve bir anda ortadan kayboldu. Olduğum yerde yıkıldım. Titremeye başladım titriyordum. Kendime hakim olamıyordum. Gözyaşlarım pınar gibi akmaya başladı. Beynim uyuşmuş gibiydi... Kendime geldiğim anda düşüncelerimi toparladım.. Hayır! Hayır! Hayır! Ben onsuz yapamazdım. Onu çok seviyordum. Ne olursa olsun onu seviyordum. Tekrar kandırsın, tekrar acı çekeyim razıyım. Yeter ki yanımda olsun. Yeter ki beni bırakmasın. “Hayır!” Diye çığlık attım “Gitme ne olur… Beni bırakma…” diyordum ama geri gelmiyordu. “Eğmen lütfen dön… Lütfen sevgilim dön… dön… dön…” ama boşunaydı hepsi. Gitmişti ve bir daha da geri gelmeyecekti. Söylediği kelimeler şimşek gibi bir bir aklıma düşmeye başladı.. -Seviyorum… Melis… Yok olurum… Lütfen… Dinle… Sonra kelimeler anlam kazanmaya başladı Lütfen beni dinle Melis…, Unutma sana söylediklerimin hepsi doğru…, …Sevdiğim doğru… Yok olduğum zaman bedenim seninle olmayacak ama ruhum seninle olacak… Dönmek istesem de, istesen de, pişman olsan da dönemeyeceğim… Dönemeyeceğim… Dönemeyeceğim… Bu son sözler beynimi kemiriyordu artık –Dönemeyeceğim- Hayır! Tanrım ne yapmıştım ben? Bunu bana yapamazdı… Beni buruda yalnız bırakamazdı… Onu böyle severken asla, asla izin vermemeliydim, veremezdim. Eğmen’ i bulmam lazımdı ama nasıl? Merve… Evet hemen Merve’ nin yanına gitmem lazımdı. O bulurdu sevdiğimi, yaşam kaynağımı… Hızlıca ve sessizcen evden çıktım. Koşarak Merve’ nin evine gidiyordum. Evin kapısının önüne gelince nefes nefese kalmıştım. Kalbim deli gibi, yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Kapıyı hızlıca hiç durmadan çalıyordum. Merve açtı kapıyı Tanrı’ ya şükür bir şey yolunda gitmişti. Annesi Seda teyze açsaydı ne diyecektim? Durumu nasıl anlatırdım? Seda teyzenin yirmi sene çocuğu olmamıştı. Merve’ yi 8 yaşındayken evlat edinmişlerdi. Merve bana gerçekleri anlattığı zaman çok şaşırmıştım. Benim için gönderilmişti aslında. Bana yakın olması için bu aile uygun görülmüştü. Dikkat çekmemek içinde Seda teyzenin alması için, içine sevgi yerleştirmişlerdi. Merve sokakta ağlarken Seda teyze görmüş o anda sevmişti ve neden ağladığını sormuştu. Merve de annem öldü, babam öldü yurtta da kalamıyorum. Dayanamadım kaçtım. Deyince Seda teyzede evlat edinmişti Merve’ yi. Böylelikle bizden biri gibi olmuştu artık. “İyi misin canım? Bu ne hal? Ne oldu?” dedi Merve. Vakit kaybetmeden her şeyi anlatmam lazımdı. Eğmen kendine bir şey yapmadan bulmamız lazımdı. “Merve ben çok kötü bir şey yaptım. Eğmen geldi af diledi ama ben kabul etmedim. Lanet olsun etmedim. Bensiz yaşayamayacağını söyledi. Artık istese de istesem de geri gelemeyeceğini söyledi. Beni sevdiğini söyledi ve gitti” bir yandan soluk soluğa nefesim kesilerek anlatıyordum bir yandan ağlıyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse ne anlattığımı da tam bilmiyordum. “ Ne olur Merve ne olur onu bul. Kendine zarar vermesin. Onsuz yaşayamam…” dedim. Artık ne konuşacak ne ayakta duracak halim kalmıştı. Olduğum yere yıkıldım. Merve hemen içeri gitti su getirdi yanaklarıma su serpti ve içirmeye çalıştı. “Şimdi sakin ol. Onu bulacağım sen merak etme. Ama keşke bunu daha önce fark etseydin. Senin üstüne fazla gitmek istemedim bir gün anlayacağını biliyordum ama Eğmen’ in pes edeceğini düşünmemiştim” dedi. Neden dinlemedim ki meleğimin sözünü. Neden… Neden… “Canım şimdi ben gidiyorum sende eve git benden haber bekle tamam mı?” “Hayır bende geleceğim. Ne olur gelmeme izin ver” “Canım olmaz gelemezsin. Kesin konseye gitmiştir. Kendi kendini yok edemez. Seni oraya götüremem. Ben diğer meleklerden yardım isteyeceğim. Sende sakin ol ve beni evde bekle tamam mı?” dedi. “Ama… Ama..-“ “ Hadi Melis lütfen vakit kaybetmeyelim. Meleklerle görüşüp onları ikna etmem lazım. Toplanıp bir plan yapmamız lazım. Böyle yaparak vakit kaybediyoruz” dedi “Peki, tamam onu gördüğün zaman onu çok sevdiğimi söyle. Ve asla bırakmayacağımı, onsuz benimde bir hiç olduğumu, yaşayamayacağımı” dedim. “Söylemek istediklerini sen onun gözünün içine bakarak sıcaklığını hissederek söylersin. Sana söz veriyorum ne pahasına olursa olsun onu geri getireceğim” dedi ve hızlıca yanımdan uzaklaştı... Bana çaresizce beklemek düşüyordu… Destekleriniz için teşekkürler Sesiz_rüya, Nosi | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Cuma 16 Tem. 2010, 16:22 | |
| [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]24. Bölüm [Melis] Pişmanlık “ Eğmen’in yapacağı tek şey, Feyza ve Mehmet’in yanına gidip bu olayı kutlamak olur” dedim. Merve arkasını döndü bana ters bir bakış attı. Ne demek istediğini anladım ama bende ona bana ne der gibi omuz silktim hiç konuşmadık. Döndü ve Eğmen’i bulmaya gitti. Bende yerime uçurumun kenarına… Pelin’le ben baş başa kalmıştık. “Konuşmak ister misin?” diye sordu. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Sadece yalnız kalmak istiyorum. Düşünmek… Sadece düşünmek istiyordum… “Hayır canım konuşmak istemiyorum. Rica etsem beni yalnız bırakır mısın? Yalnız kalmaya düşünmeye ihtiyacım var” dedim. Gerçi düşüncelerim beni boğulduğum bu keder denizinden yüze çıkaracak mıydı bilemiyorum ama şu an elimden gelen tek şey sadece düşünmekti... “Burada mı? Uçurumun kenarında… Hayır canım kusura bakma düşünmek istiyorsan git yatağına yat ve orada düşün” dedi. Zaten nasıl olurda tamam diyeceğini düşünürdüm ki. Beni rahat bırakmayacağını biliyordum ve dediğini kabul ettim. …… Aradan 12 gün geçmişti. Pelin ile ayrıldıktan sonra ne düşündüysem aynı şeyleri düşünmeye devam ettim. Düşüncelerimde hiçbir değişiklik olmamıştı. Her düşünce beni daha dibe vuruyor, her düşünce beni daha çok yaralıyordu. Kalbimde kocaman bir yara açmıştım kapanması güç. Kazıdım kalbimi her düşüncede, kanattım. Kanadıkça daha çok inlendim hayata, bu bozuk düzenime, benliğime ve ona… Eğmen den nefret ediyordum. Bu yaptıklarını kaldıramıyordum. İnanamıyordum. Çektiğim acıların haddi hesabı yoktu. Eski neşesiz halime dönmüştüm. Konuşmuyordum, doğru düzgün yemek yemiyordum. Feyza ve Mehmet ara sıra karşıma çıkıyorlar yüzüme bakıp kahkaha atıp gidiyorlardı. Bu iyice yıpranmama sebep oluyordu. Eğmen’ de pes etmiyordu. Benimle konuşmak için sürekli geliyordu. Geldiği zaman ona nefret dolu bakıp hemen banyoya koşuyor o gidene kadar orada kalıyordum. O gidene kadar çıkmayacağımı bildiği için ben banyoya gidince hemen gidiyordu. Yolda yalnız gördüğü zaman yine hemen yanıma geliyor konuşmaya çalışıyordu. Bende düşüncelerimle onu aşağılıyor ona olan nefretimi dile getiriyordum. Söylediklerime dayanamıyordu. Acı çekiyordu ve kalamıyor hemen gidiyordu. Bunu yüzünde görmek mümkündü. Ama acı çektiği ne derece doğruydu? Artık inanamazdım. Beni tekrar kandırmalarına izin veremezdim. Lanet olası şeytanlarımın gelmediği zamanlarda yalnızlık beni girdap gibi içine çekiyordu… Yalnızlık bazen durumu çok daha kötü yapıyordu. Yaşadığım zamanlar aklıma geldikçe aklım yerinden çıkıyordu sanki kendime engel olamıyordum. Odamda izleri vardı yaşanmışlıkların, kokusu vardı odanın içindeki havada, yatağımda izleri vardı, bedenimde, tenimde, baktığım her karede. Baktıkça daha çok acı çekiyordum. Düşlerimde gözleri vardı beni içine hapsedip yok eden gözleri, baktıkça nefretimi alevlendirdim... Hiç bir gecem gündüzüme ulaşmıyordu. İsyanımın içinde çaresiz kalmıştım, yine yeniden hayat benim için anlamını yitirmişti. Değersiz bedenimin değer kazandığı anlara tutunamıyordum. Anılarımın beni ele geçirmesine izin vermek istemiyordum. Her dokunuş, her bakış benim acılarımı tonlarca yük gibi üzerime bindiriyordu. Ağırlığı altında eziliyordum. Kalbim bu acılara ne kadar dayanırdı bilemiyorum ama bir sonu olacaktı elbette. Unutmak? Asla… Ama hafifleyeceği bir zaman gelecekti, yani böyle olmasını umuyordum. Uçurumun kıyısındaki yüzümden kurtulmak için hevesli değildim aslında. Bu saçma sapan evrende ne işim vardı ki? Nasılsa her şey yalandı. En azından benim için... Bir gün yatmak için odama girdiğim zaman Eğmen’ i beni beklerken gördüm. Onu 3 gündür görmemiştim. Yüzü çok değişmiş sanki çökmüştü. Bakışlarında acı vardı. Yalvarır gibi bakıyordu. Bir türlü inanamıyordum doğru olduğuna. Gerçekten acı çektiğine. Benim kadar yanabilir miydi ki? Ne de olsa bir şeytandı iyi bir oyuncu… Yanıyormuş gibi yapması onun için kolaydı.. Onu görünce hemen banyoya doğru koşmaya başladım. Önümü kesti. Ona nefret dolu bir bakış gönderdim. Konuşmak istemiyordum. O lanet günden beri ağzımdan tek bir söz duymamıştı. Hep düşüncelerimle nefretimi dile getiriyordum. Nefesimi onun için tüketmek istemiyordum. Ya da konuşursam ağlamaktan korkuyordum. “Melis yalvarırım beni bir kez dinle. Eğer dinlemezsen gideceğim ve bir daha da dönmeyeceğim. Dönmek istesem de, istesen de, pişman olsan da dönemeyeceğim. Sensiz yapamıyorum. Nefret dolu bakışlarını, düşüncelerini duymaya dayanamıyorum. Artık gücüm kalmadı. Lütfen dinle beni… Lütfen…” dedi perişan bir şekilde. -Hayır- diye düşüncelerimle haykırdım. Hiçbir şey düşünemiyordum sadece hayır diyebildim. “Peki, ama şunu unutma, ben seni hep sevdim sana söylediklerimin hepsi doğruydu. Yok olduğum bedenim senin yanında olmayacak… ama ruhum… hep seninle olacak ve seni sevmeye devam edecek” dedi. Gözünden yaş akıyordu biraz bekledi belki cevap veririm diye ama donmuştum hiçbir şey düşünemiyordum, söyleyemiyordum. “Senden bir şey istemeye hakkım yok belki ama lütfen senden son bir şey istiyorum. Lütfen hiç yoksa bunu yapmama izin ver” dedi. Ben yine bir şey söyleyemiyordum. Boğazımda düğüm vardı ağzımı açarsam boğulacakmışım gibi hissediyordum. Bana yavaş yavaş yaklaştı. Bir yandan tepkimi ölçüyor gibiydi. Olduğum yerde kaldım hiçbir tepki vermedim. Cesaret bulup yaklaştı ve yanaklarımı ellerinin arasına aldı. Gözlerimi kapattım. Ne kadar zaman olmuştu acaba kaç gün, kaç ay, kaç sene geçmişti sıcaklığını hissetmeyeli. Kadife tenine dokunmayalı… Kokusunu içime çekmeyeli... Anlıma yavaşça bir öpücük kondurdu. Gözlerimi açtım ve yüzüne baktım. Gözlerimin içine baktı. Sanki bir daha göremeyecek olmanın üzüntüsünü yaşıyordu. Orada kalmak istiyordu. Göz bebeklerimin her bir çizgisini beynine kazıyordu. Gözleri doldu ve bir anda ortadan kayboldu. Olduğum yerde yıkıldım. Titremeye başladım titriyordum. Kendime hakim olamıyordum. Gözyaşlarım pınar gibi akmaya başladı. Beynim uyuşmuş gibiydi... Kendime geldiğim anda düşüncelerimi toparladım.. Hayır! Hayır! Hayır! Ben onsuz yapamazdım. Onu çok seviyordum. Ne olursa olsun onu seviyordum. Tekrar kandırsın, tekrar acı çekeyim razıyım. Yeter ki yanımda olsun. Yeter ki beni bırakmasın. “Hayır!” Diye çığlık attım “Gitme ne olur… Beni bırakma…” diyordum ama geri gelmiyordu. “Eğmen lütfen dön… Lütfen sevgilim dön… dön… dön…” ama boşunaydı hepsi. Gitmişti ve bir daha da geri gelmeyecekti. Söylediği kelimeler şimşek gibi bir bir aklıma düşmeye başladı.. -Seviyorum… Melis… Yok olurum… Lütfen… Dinle… Sonra kelimeler anlam kazanmaya başladı Lütfen beni dinle Melis…, Unutma sana söylediklerimin hepsi doğru…, …Sevdiğim doğru… Yok olduğum zaman bedenim seninle olmayacak ama ruhum seninle olacak… Dönmek istesem de, istesen de, pişman olsan da dönemeyeceğim… Dönemeyeceğim… Dönemeyeceğim… Bu son sözler beynimi kemiriyordu artık –Dönemeyeceğim- Hayır! Tanrım ne yapmıştım ben? Bunu bana yapamazdı… Beni buruda yalnız bırakamazdı… Onu böyle severken asla, asla izin vermemeliydim, veremezdim. Eğmen’ i bulmam lazımdı ama nasıl? Merve… Evet hemen Merve’ nin yanına gitmem lazımdı. O bulurdu sevdiğimi, yaşam kaynağımı… Hızlıca ve sessizcen evden çıktım. Koşarak Merve’ nin evine gidiyordum. Evin kapısının önüne gelince nefes nefese kalmıştım. Kalbim deli gibi, yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Kapıyı hızlıca hiç durmadan çalıyordum. Merve açtı kapıyı Tanrı’ ya şükür bir şey yolunda gitmişti. Annesi Seda teyze açsaydı ne diyecektim? Durumu nasıl anlatırdım? Seda teyzenin yirmi sene çocuğu olmamıştı. Merve’ yi 8 yaşındayken evlat edinmişlerdi. Merve bana gerçekleri anlattığı zaman çok şaşırmıştım. Benim için gönderilmişti aslında. Bana yakın olması için bu aile uygun görülmüştü. Dikkat çekmemek içinde Seda teyzenin alması için, içine sevgi yerleştirmişlerdi. Merve sokakta ağlarken Seda teyze görmüş o anda sevmişti ve neden ağladığını sormuştu. Merve de annem öldü, babam öldü yurtta da kalamıyorum. Dayanamadım kaçtım. Deyince Seda teyzede evlat edinmişti Merve’ yi. Böylelikle bizden biri gibi olmuştu artık. “İyi misin canım? Bu ne hal? Ne oldu?” dedi Merve. Vakit kaybetmeden her şeyi anlatmam lazımdı. Eğmen kendine bir şey yapmadan bulmamız lazımdı. “Merve ben çok kötü bir şey yaptım. Eğmen geldi af diledi ama ben kabul etmedim. Lanet olsun etmedim. Bensiz yaşayamayacağını söyledi. Artık istese de istesem de geri gelemeyeceğini söyledi. Beni sevdiğini söyledi ve gitti” bir yandan soluk soluğa nefesim kesilerek anlatıyordum bir yandan ağlıyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse ne anlattığımı da tam bilmiyordum. “ Ne olur Merve ne olur onu bul. Kendine zarar vermesin. Onsuz yaşayamam…” dedim. Artık ne konuşacak ne ayakta duracak halim kalmıştı. Olduğum yere yıkıldım. Merve hemen içeri gitti su getirdi yanaklarıma su serpti ve içirmeye çalıştı. “Şimdi sakin ol. Onu bulacağım sen merak etme. Ama keşke bunu daha önce fark etseydin. Senin üstüne fazla gitmek istemedim bir gün anlayacağını biliyordum ama Eğmen’ in pes edeceğini düşünmemiştim” dedi. Neden dinlemedim ki meleğimin sözünü. Neden… Neden… “Canım şimdi ben gidiyorum sende eve git benden haber bekle tamam mı?” “Hayır bende geleceğim. Ne olur gelmeme izin ver” “Canım olmaz gelemezsin. Kesin konseye gitmiştir. Kendi kendini yok edemez. Seni oraya götüremem. Ben diğer meleklerden yardım isteyeceğim. Sende sakin ol ve beni evde bekle tamam mı?” dedi. “Ama… Ama..-“ “ Hadi Melis lütfen vakit kaybetmeyelim. Meleklerle görüşüp onları ikna etmem lazım. Toplanıp bir plan yapmamız lazım. Böyle yaparak vakit kaybediyoruz” dedi “Peki, tamam onu gördüğün zaman onu çok sevdiğimi söyle. Ve asla bırakmayacağımı, onsuz benimde bir hiç olduğumu, yaşayamayacağımı” dedim. “Söylemek istediklerini sen onun gözünün içine bakarak sıcaklığını hissederek söylersin. Sana söz veriyorum ne pahasına olursa olsun onu geri getireceğim” dedi ve hızlıca yanımdan uzaklaştı... Bana çaresizce beklemek düşüyordu… Destekleriniz için teşekkürler Sesiz_rüya, Nosi | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Cuma 16 Tem. 2010, 16:25 | |
| 25. Bölüm 1. Kısım Karar Bedenini hissetmeyeli, gözlerinde ki aşkı görmeyeli, huzurumdan ayrı olalı tam on iki gün olmuştu. Ve artık umudum yavaş yavaş kırılıyordu. Çektiğim ızdırabımı anlatmak için bir kelime yoktu. Çektiğim acıyı bir kefeye koyamazdım. Onu her zamankinden daha çok seviyor ve daha çok özlüyordum. Her an hayaliyle yaşıyor, beni affetme umuduyla varlığımı yaşatmaya çalışıyordum… Konuşmayı denedim. Odasına gittiğim anda benden kaçıp banyoya gidiyordu ve biliyordum ki ben gidene kadar çıkmayacaktı. Umudumun bir parçasını orada bırakarak her seferinde arkamı dönüp gidiyordum. Uyurken onu izlemeye gidiyordum bazı gecelerde.. Uyanmaması için dua ederek saatlerce izliyordum… Yüzünün güzelliğini, kokusunu içime çekiyordum. Ama dokunamıyordum. Elim birçok kere gidiyordu ama zorlukla kendimi durduruyordum. Artık bu şekilde yaşamak zor geliyordu. Katlanabileceğim sınır ne zaman sona erecekti bilemiyorum.. Onu yalnız başına yolda yürürken tekrar konuşmayı deniyordum. Ama Düşüncelerinin ağırlığı altında eziliyordum. Benden nefret ettiğini her defasında haykırıyordu. Buna dayanamıyordum… Bir sevgi dilencisi gibi ayaklarına kapanmadan uzaklaşıyordum. Eğer yalvarmamım bir anlamı olsaydı eğer beni dinleyecek olsaydı ona günlerce dizlerimin üzerinde yalvarabilirdim… Ama düşüncelerinde ki tiksinti ve nefret beni bitirmeye yetiyordu. En büyük desteğim olan bir zamanlar sihirli bakışları şimdi bana öfkeyle, nefretle bakıyordu… Sesini duymayalı günler olmuştu. Ne çok özlemiştim... Sesini, ona sarılmayı, onu öpmeyi, dokunmayı, teninde kaybolmayı, sihirli bakışlarının beni alıp götürmesini... Deniz gözlerinde boğulmayı… Ve artık bitmiştim… Üç gündür kendimle mücadelem sona ermişti. Sondaydım... Bir kere daha dedim kendi kendime sadece bir kere daha ama bu sefer dinletecektim kendimi ve eğer bu seferde dinlemezse planım beni mutluluğa götürecek tek yoldu… Artık dayanamıyordum. Ne onsuz olmaya ne de bana olan nefretine, sabrım kalmamıştı, sınırım buydu demek ki… Artık bitmiştim… Hayalini kurdum önce, aklımdan yaşadığımız her şeyi tek tek geçirdim… Her güzel gün, birlikte olduğumuz her saniye, her dokunuş, her nefes alışı, göz göz geldiğimiz her an, hatırladıkça hem gülümsüyor hem de canım yanıyordu… İçimde bir şeyler yıkılıyordu... Tükeniyordu yavaş yavaş… Ve sonra bakışları... Düşünceleri bana olan nefreti.. Bir kaç damla yaş süzüldü önce gözlerimden… Hıçkırarak ağlamak isterdim. Oysaki intihar mavisi gözleri beni yok ediyordu farkında olmadan… Bir kez daha dedim son bir kez daha ve sonra varlığımın bir değeri olmadığı anda, ondan ufacık bir olumlu kelime dilenirken eğer olmazsa, her şey bitecekti benim için… Ağır hareketlerle yerimden kalktım. Sonuma doğru gidiyordum bir ümit… Hayatımı demirlediğim limana gidiyordum… Eğer umduğumu bulamazsam iplerini çözecektim gemimin ve fırtınaya verecektim kendimi... Beni alıp götürmesi için… Evlerinin önünde durdum odasında olup olmadığını anlamak için, ayaklarım geri, geri gidiyordu… Ama yapmak zorundaydım… Beni dinlemeyecek olması korkutuyordu beni. Bedenim ağır geliyordu artık kendime… Ve odasında değildi. Hızla odasına girdim ve onu beklemeye başladım… Yatağına başımı koydum bahar kokusunu içime çekmek için. Sıcaklığını hissetmek için Ve kapıdan içeri girdiği anda nefesim kesildi ilk önce. Bir an duraksadı ve hemen banyoya doğru gitmek için harekete geçti. Beni son bir kez dinlemesi lazımdı... Karşısına geçerek hızlıca yolunu kestim… “Melis, yalvarırım beni bir kez dinle. Eğer dinlemezsen gideceğim ve bir daha da dönmeyeceğim. Dönmek istesem de, istesen de, pişman olsan da dönemeyeceğim. Sensiz yapamıyorum nefret dolu bakışlarını, düşüncelerini duymaya dayanamıyorum. Artık gücüm kalmadı. Lütfen dinle beni... Lütfen...” dedim yalvarırcasına. Ağzından çıkacak tek bir söz için neler vermezdim. Sesini bir kez duyabilmek için… “Hayır” dedi düşüncelerinde. Ve başka hiçbir şey duyamıyordum… Ve artık bitmişti. Söylemem gereken çok önemli bir şey vardı. Söylemek zorunda olduğum. Bir daha onu göremeyecektim ama bunlara inanması lazımdı… “Peki, ama şunu unutma ben seni hep sevdim, sana söylediklerimin hepsi doğruydu. Yok olduğum zaman… ” Sadece yok olurdum. Ölmek kelimesi bile ağzımdan çıkmıyordu. Bedenimden hiç bir şey kalmayacaktı geriye. Bir ceset bile… “Bedenim senin yanında olmayacak ama ruhum hep seninle olacak” Tabii böyle bir ruhum varsa. Bunu istiyorum çünkü benden bir şey, bir parça en önemlisi onun olan ruhumu onun yanında bırakmak istiyorum “Ve seni sevmeye devam edecek…”dedim. Gözyaşlarımı engelleyemiyordum. Bekledim… Gitme demesini bekledim… Düşüncelerinde dahi duysam ufacık bir ümit dolu kelime… Ama nafileydi. Beyhudeydi… Sadece susuyor ve hiç bir şey düşünmüyordu. Bitmiştim artık onun için. Ve benim kendime çizdiğim kader artık gerçekleşmek zorundaydı… Ama biraz daha bekledim. Tamamen karşımda donmuş bir halde duruyordu ve artık gitme zamanı gelmişti… Ama yanımda ondan bir şey götürmek istedim. Mavi gözlerini ve ipeksi tenine bir dokunuş, bu onları yenmem için bana güç verecekti ve yok olurken bu evren üzerinden gülümsememi sağlayacaktı gözleri. “Senden bir şey istemeye hakkım yok belki ama lütfen senden son bir şey istiyorum. Lütfen hiç yoksa bunu yapmama izin ver” dedim. Bekledim ama yine hiç bir tepki vermedi. Ama itiraz da etmemişti. Belki de yaşanmışlıkların hatrınaydı. Düşüncelerinden hiç bir şey duyamıyordum. Yavaşça yaklaştım ve sessizliğinden faydalanarak ellerimi ipeksi yanaklarına koydum. Hayatımın anlamı şimdi avuçlarımın arasındaydı. Ne kadar özlemiştim… Gözlerini kapadı. Açmasını isterdim ama buna hakkım yoktu. Alnına yavaşça dudaklarımı bastırdım… Ondan aldığım son hediye... Ve gözlerini açtı… İntihar mavisi gözleri beni yine içine çekiyordu. Deniz gibi, bir okyanus gibiydi... Kalmak isterdim öylece deniz gözlerinin içinde… Hiç çıkmamak gözbebeklerinden… Boğulmak isterdim ve ben bu gözleri bir daha göremeyecektim. Bana hayat veren bu gözlere bir daha bakamayacaktım. Ne zordu ayrılmak… Ne zordu ellerimi bedeninden ayırmak, gözlerimi gözlerinden ayırmak… Nasıl da özlemiştim… Gözlerim doldu yine ve artık gitmek zorundaydım. Biraz daha kalırsam savaşmak için bile gücüm kalmazdı. Hiç bir şey söylememişti… Hala bekliyordum demek ki… Hala bir umudum vardı… Ama beni artık silmişti. Bense onu kazımıştım beynimin her köşesine, yok olana kadar da hiç silinmeyecekti zihnimden her bir milimi. Ve artık ondan ayrılmıştım… Başarmışlardı… Sevdiğim kadını almışlardı ellerimden. Artık ne sesini duyabilecektim ne kokusunu hissedebilecektim. Bana deniz gözleriyle sevgi dolu bakmayacaktı artık. Artık her şey bitmişti. Her şeyi bitirmişlerdi. Ölümün, ya da yok olmanın tatlı esintisine doğru gidiyordum… Ama ilk önce nefretimi körükledim hayatımı yok edenlere… Diğer müzik linki... [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] | |
| | | Elzemzarife Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 7 Tür : Vampir Yaş : 30 Kayıt tarihi : 02/07/10
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Cuma 23 Tem. 2010, 23:36 | |
| Canım ellerıne saglık harka olmus | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Salı 27 Tem. 2010, 09:33 | |
| | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Salı 27 Tem. 2010, 09:34 | |
| 25. Bölüm 2. Kısım
Artık her şey bitmişti. Melis bana değil onlara inanmıştı. Artık yaşamam için, savaşmam için hiçbir neden kalmamıştı. Varlığımın son noktası buydu demek ki. Yok olmak nasıldı bilemiyorum ama Melis'in acısının yanında hiç bir şey olacağına emindim. Onsuz olmanın yanında hiçbir şey... Onsuzluktan ötesi ölümdü zaten.
Başka hangi çare bu kalbimin olması gereken yerdeki acıyı dindirebilirdi ki… Hangi çare boğazımda ki düğümden, ellerden beni kurtarabilirdi? Hangi çare gözlerimden aşağıya inen yaşları durdurabilirdi? Nefesimdeki çaresizliğin buğusunu kim yok edebilirdi? Melis’in aşkı ya da ölümden başka…
Yaşamam için hiçbir neden kalmadığına göre kendimle beraber Feyza ve Mehmet’ i de yanımda götürecektim. Onları da kendimle beraber yok etmek için plan yapmalıydım.
Yalnız kalmam, sessiz bir yer bulup düşünmem lazımdı. Ormana doğru yürüdüm ve bir ağacın altında oturdum. Benim gibi kurmuş, yıkılmak üzere olan bir ağaç… Sabret dedim ağaca da kendime de.
Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacak olması, Melis’ in bana nefret dolu bakışları, o sıcak tenine, deniz gözlerine bakamayacak olmak...
Gülüşlerini almıştım yanıma,bakışlarındaki derinliği, gül gibi yüzünden masumiyetini almıştım, kokusunu almıştım, öpüşlerini ve en kötüsü tenindeki nefretin buz gibi soğukluğunu almıştım. Gidiyordum gönlündeki en güzel bahçeden bir kaç demet yanıma alarak. Ölümün soğuk nefesinde tutunabilmek için yaşadıklarıma ve gülebilmek için doyasıya acıdan kurtaracağı için beni.
Ellerimde çaresizliğin izlerini taşıyordum. Dudaklarımda çaresizliğin mührü, dudaklarında bana olan nefretinin durgunluğu bu bir kez daha yıkıyordu beni. Onları öldürmek artık benim için daha kolay olacaktı. Bende ki nefret bile onları öldürmem için yetecekti. İlk önce onları bulmam lazımdı. Onları nerede bulacağımıda çok iyi biliyordum. Şatoya gitmem gerekiyordu. Ama şatoya gidersem beni yakalayabilirlerdi. Onlardan önce davranıp işlerini bitirmeliydim. Gerisi diğer şeytanlara kalmıştı. Onları sırıta, sırıta karşılayabilirdim.
Onları dışarıda bir yere çağırmam lazımdı. Ama bunu nasıl yapacaktım? Hiçbir fikrim yoktu. Şuan için yapmam gereken tek şey şatoya gitmekti. Onları dışarı çıkartabilirsem her şey istediğim gibi olacaktı. Şatoya doğru yürümeye başladım. Aklımda sadece Melis vardı. Onunla geçirdiğimiz o güzel günler. Bakışları, gülümsemesi, öpüşleri, varlığım boyunca yaşadığım en güzel anlar bir daha yaşayamayacağımı bildiğim, Belkide artık hayalini bile kuramayacağım o güzel günler…
Nihayet şatoya varmıştım. Kapıda duran Andreas’ ı gördüm. Bugün Andreas’ın bekçi olması benim lehimeydi. Çünkü tek güveneceğim şeytan oydu. Benden sonra gruba katıldı. Ben ona çok yol göstermiş, onun arkadaşı olmuştum. Hatta bir kez hayatını kurtarmıştım. Bana borcu vardı ve eminimki bana yardım edecekti. Hızlıca yanına gittim
“Andreas hiç vaktim yok. Lütfen söyleyeceklerimi iyi dinle”
“Tamam Eğmen söyle” dedi
“Hiç kimseye görünmeden Feyza ve Mehmet’ in yanına git ve onları ormanın çıkışında beklediğim söyle” dedim.
“Tamam” dedi. Andreası seviyordum asla meraklı ve detaycı biri olmamıştı.
Şimdi tek yapmam gereken şey ormanın çıkışına gidip onları beklemekti… Zaman ilerliyordu. Ama görünürde kimse yoktu. Artık bekleyecek gücüm kalmamıştı. Gidip gerekirse şatoda hayatlarını alacaktım. Onları öldürmeden asla ölmeyecektim. Şatoya doğru yöneldim tam gidiyordum ki,
“Oo bizim küçük şeytanımız buradaymış” dedi Mehmet. Gayet sakin davranmaya çalışıyordu bunu anlayabiliyordum yüzündeki şaşkın ifadeden.
“Sizin küçük şeytan birazdan canınızı alacak” dedim dişlerimin arasında. Yüzlerindeki iğrençliği gördükçe, bana yaptıklarını hatırladıkça bedenim nefretle doluyordu. Nefretim bedenimi bir zehir gibi sarmıştı... Feyza kahkahalarla gülmeye başladı,
“Nasıl olacakmış o? Tek başına bizim hakkımızdan geleceğini mi sandın?” dedi. Tek başıma burada olduğumu bildiklerine göre demek uzun zamandır beni izliyorlardı.
“ Hadi Eğmen öldür bizi” dedi pis pis sırıtarak Mehmet. Bir yandan üstüme doğru yürüyordu.
“Benim için büyük bir zevk olacak” dedim ve bende üstlerine doğru yürümeye başladım. Yaklaştığım zaman bütün gücümü kullanarak vücudumda ki bütün ateşimi onların üstüne doğru fırlatmaya çalıştım ama başaramadım. Ne olmuştu? Neden ateşimi üstlerine doğru fırlatamıyordum?
Mehmet ve Feyza kahkahalarla gülmeye başladılar. Feyza,
“Ne oldu Eğmen yoksa ateşin mi söndü” dedi.
“Bizim küçük şeytan artık şeytan değil, aşk böcüğü hayatım” dedi Mehmet.
Benimle dalga geçmeleri vücudumda ki ateşi körüklüyordu. İçten içe yanıyordum ve bu bedenimin acı çekmesine yol açıyordu ama bir türlü onların üstüne doğru fırlatamıyordum. Ben çabalarken Mehmet bir anda üstüme doğru gelmeye başladı. Artık onlarla dövüşmekten başka çarem yoktu. Onu öldürmek için ateşe ihtiyacım yoktu. Nefretim yeterdi.
İlk hamleyi Mehmet yaptı üstüme atladı. Hemen ani bir hareketle kollarının altından arkasına geçtim. Ve ellerimle tam boğazını yakaladım. Dirseği ile karnıma vurunca birden karnımın ağrısından, elimi gevşete bildim ve fırsattan istifade Mehmet ellerimden kurtuldu ve yüzüme bir yumruk indirdi. Sersemlemiştim.
Bu beni çok öfkelendirmişti Mehmet’ in üstüne atladım. Yerde yuvarlanmaya başladık. Onun üstüne çıktım ve yüzüne yumruğu geçirdim. Bir daha vurdum ve bir daha. Feyza uzaktan bizi izliyordu ama onu öldürebileceğimi anlayınca o da yardıma gelmişti.
Beni arkadan yakaladı ve ateşini vücuduma yaymaya başladı. Canım yanıyordu. Çok fazla yanıyordu. Fırsattan istifade edip Feyza hemen beni Mehmet’ in üstünden kaldırıp yere doğru itti. Mehmet hemen yerden kalkıp üstüme atladı. Yumruklarını üst üste geçirmeye başladı. Bir yandan ayaklarımla itmeye çalışıyor bir yandan sırtımda ki yanığı yere sürterek söndürmeye çalışıyordum.
Sırtımda ki yanık sönmüştü. Tam gücümü kullanarak Mehmet’i üstümden atacaktım ki Feyza,
“Yeter bu kadar. Gelin ve alın bunu” dedi. Mehmet vurmayı kesti ve birden ağaçların olduğu yerden şeytanlar gelmeye başladı. Nasıl yalnız geleceklerini düşünürdüm ki onlar aşağılığın tekiydi.
“Ne güzel eğleniyorduk ama” dedi Mehmet.
“Evet sizin için çok güzel planlarım vardı. Ama siz korklar yalnız gelmeye cesaret edemediniz. Çünkü sizin işinizi bitireceğimi çok iyi biliyordunuz” dedim
“İnsan olmaya yakın olduğun nasıl belli. Çok komik olmaya başladın” dedi Feyza ve devam etti,
“Şimdi eğlenmenin sırası değil. Hem zaten Yüce şeytan Adramelch bizi bekliyor” dedi Feyza.
Adramelch, Cehennemin yüksek bakanı ve şeytanlar konseyinin yüksek başbakanıdır. Bazen bir katır veya tavuskuşu gibi görünür. Sepharvaim ve Assyrians şehrinin insanlarının çocuklarını ona kurban ettiği söylenir. Bu bana her zaman saçma gelmiştir. Tabii o zamanlar asla kendimi onun için kurban etmezdim. Ama sanırım şimdi onun kurbanı olacaktım..
“Bizim eğlenmemiz için mutlaka fırsat verecektir” diye devam etti sözlerine zevk aldığı her halinden belliydi. Onları öldürmem lazımdı ama nasıl başarabileceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu.
“Evet, haklısın” dedi ve Mehmet bana döndü.
“Zorluk çıkarma ve bizimle gel. Yüce şeytan Adramelch bizi bekliyor. Zorluk çıkartırsan seni öldürmemizi emretti” dedi ve devam etti
“ Aslında zorluk çıkartman bizim için daha iyi çünkü seni öldürmek bizim için büyük bir zevk olacak” dedi ve güldü.
Hiç konuşmadım çünkü onlarla konuşmak midemi bulandırıyordu. Tek düşündüğüm şey onları yok etmekti ve bunu başaramamıştım. Şimdi beni yok edeceklerdi peki Melis’ e ne olacak? Onun hayatını mahvetmeye devam edeceklerdi. Hatta kendisini öldürmesi için elerinden geleni yapacaklardı.
Başaramamıştım. Aşkımı korumayı başaramamıştım… Bunu dahi yapamamıştım. Ölüm benim için haktı. Hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyordum. Geride bıraktığım bir yaralı kalbi koruyamamıştım…
…..
Şatoya gelmiştik. Beni Yüce şeytan Adramelch’ in odasına götürdüler. Bu odaya daha önce hiç girmemiştim. Odanın duvarları taşlarla kaplı, loş ışıkla aydınlatılmıştı. Tam karşıda sadece kırmızı bir koltuk ve koltuğun kenarında bir heykel duruyordu.
Yüce Adramelch tam karşımda bana hem şaşkın, hem hayran, hem de nefret dolu bakışlarla bakıyordu.
“Eğmen şatomuza ve odama hoş geldin” dedi.
Sesi oldukça düz çıkıyordu. İlk defa sesini duymuştum. Bizler gibi değildi. Yüzü tamamen kararmış gibiydi. Gözlerini görebilmekse imkansızdı. Kısık gözleri sanki kendilerini saklıyor gibiydi. Ama bir kırmızlık gördüğüme emindim..
Bende başımla selamladım. Hiç konuşmuyordum. Çünkü şeytanın yardımcıları asla konseyden biriyle konuşamazdı. Ta ki konsey emredene kadar...
“Seni neden bir ay yaşattığımızı biliyor musun?” dedi. Hayır, anlamında başımı sağa sola çevirdim. Hiç bir fikrim yoktu ama merak etmiyor da değildim. Çoktan cezamı vermiş olmaları gerekiyordu.
“Peki, öleceğini biliyor musun?” Evet, anlamında başımı yukarı aşağıya salladım. Bu benim için kaçınılmaz ve kurtarıcı bir sondu. Zaten yaşamaya niyetim yoktu. Ama Feyza ve Mehmet’i yanımda götüremeyecektim.
Evet, öleceğimi biliyordum. Bu yaptığımın başka bir cezası yoktu. Cezası sadece ölümdü. Evet ama neden beni direk öldürmediler de Yüce şeytan Adramelch’ in karşısına çıkarttılar? Ne istiyorlardı benden? Neden bir ay yaşamam için vakit verdiler? Bu sorular beynimi kemiriyordu ama bir şey soramıyordum. Ama birden aklıma nasıl olsa ölecek olduğum geldi. Artık kurallar kimin umurundaydı ki.
“Evet, gerçeği söylemek gerekirse neden bir ay zaman verdiniz? Neden hala öldürmeyip beni karşınıza çıkarttığınızı merak ediyorum” dedim kendimden emin bir şekilde. Yüzümde alaylı bir gülümseme vardı.
“Çok cesursun Eğmen. Kuralları çiğnemen yetmiyormuş gibi birde karşımda konuşuyorsun. Bunun sana neye mal olacağını biliyorsun dimi? ” dedi.
“Nasıl olsa beni öldürmeyecek misiniz? Kurallar kimin umurunda” dedim dalga geçer gibi.
“Evet, öleceksin ama bu yaptığın yüzünden ölümün artık biraz gecikecek” dedi.
Bana nefret dolu bakıyordu. Aslında bunu hiç düşünmemiştim. Ölümümü uzatmıştım. Oysaki tek düşündüğüm hemen öldürmeleriydi. Ama şimdi bana işkence edeceklerdi. Ölümümü hızlandırayım derken uzatmıştım. Kahretsin! Ama cesaretimi toplamam gerekiyordu. Endişelendiğimi anlamamaları lazımdı.
“Madem öleceğim neden bana her şeyi anlatmıyorsunuz?” dedim işkence yapmaları umurumda değilmiş gibi. Melis’in acısının yanında işkence ne kadar canımı yakabilirdi ki.
“Sanırım bunu yapabilirim. Sonuçta sen bizim türün ilk örneğisin” dedi. O an dondum. Birden aklıma Merve ile yaptığımız araştırma geldi. Demek ki doğru anlamışız, ben insan oluyordum. Melis’ in sevgisi beni insan yapmıştı. Peki, ama nasıl?
“Seni uzun süredir takip ediyoruz. Bütün duygularını inceliyoruz. Melis’ e karşı neler hissettiğini ilk başta anlayamamıştık çünkü ilk kez böyle bir duygu ile karşılaşıyorduk. Araştırmalarımızın sonucu senin bir insana dönüştüğünü fark ettik. Ve bunun için seni biraz daha yaşatıp incelemeye karar verdik. Ama senin vücudun insan olma konusunda oldukça aceleci davrandı. Tek yapmamız gereken senin şeytan güçlerini yani vücudunda ki ateş özelliğini almamız kaldı. İşte o zaman tam bir insan olacaktın ama bugün anladık ki o özelliğini bile kaybetmişsin” dedi.
Evet doğru. Bugün Mehmet’ e ateşi gönderememiştim. Vücudum yanıyordu ama dışarıya çıkmıyordu vücudumdaki ateş. Ne yani şimdi ben gerçekten insan mı olmuştum? Ah bunu Melis’ e söylemek için neler vermezdim. Kim bilir bunu duyunca ne kadar sevinecekti?
Ama hayır sevineceğini sanmıyorum. Yani eskiden olsa Feyza ve Mehmet her şeyi mahvetmeden önce olsa eminim çok sevinirdi. Ama şimdi umurunda bile olmazdı. Çünkü benden nefret ediyordu. Bu düşünceler aklıma geldikçe insan olmanın hiçbir anlam ifade etmediğini anlıyordum. Bir an önce her şeyin olup bitmesini istiyordum. Artık işkence etmeleri bile umurumda değildi. Melis’ in nefret dolu bakışlarından daha fazla canımın yanacağını sanmıyordum.
“Muhafızlar içeri geldi!” İçeriye iki tane şeytan geldi. Bunlar Euryome ve Haures’di. Bu isimleri daha önceden duymuştum. Ama karşılaşmak bu güne kısmetmiş. Eurynome, Üstün nitelikli şeytan ve ölümün prensiydi. Vücudunu kaplayan yaraları gizlemek için tilki derisi giyer. Delphinin tapınağında siyah ten, kurt dişlerine sahip olduğunu ve akbaba derisi üzerinde oturduğunu gösteren bir heykel bulunur. Pausanias onun ölü vücutlarla beslendiğini söylerdi.Ölümün prensi bir çok savaşta hep en başlarda yer almış bir savaşçı şeytan.Ve yüce şeytan Adremelech onu yanına en büyük savaşçısı olarak görevlendirmişti.
Ve Haures, Cehennemin büyük generali olan ve emrinde 20 lejyon olan Flavros leopar gibi görünümü olan bir cehennem bekçisi. İnsan görünümündeyken, yanan gözlerle birlikte korkunç bir yüze sahip olduğu söylenirdi ve şimdi karşımda insan görüntüsüyle oldukça korkunç görünüyordu. Bir anda ürperdim. Geçmişi, şu anı ve geleceği bilir, şeytanları ve ruhları kötü ruhları kovan insanlara karşı hale getirirdi. Bu konuda oldukça başarılıydı. Benim için oldukça iyi iki görevlisini ayarlamıştı. Bir an için kendimle gurur duydum. Sadece basit iki askerde bu işi kolaylıkla görebilirdi..
“Hücreye götürün ve cezasını uygulayın” dedi Yüce şeytan Adramelch
Kollarımı arkadan tutup beni hücreye götürdüler. Tavandan asılı olan zincirlere ellerimi bağladılar ve üstümdeki tişörtü yırttılar. Kalın siyah bir halatla sırtıma vurmaya başladılar. Canım acıyordu ama Melis’ in bakışları kadar canımı yakmıyorlardı. Onun sözleri kadar canımı acıtmıyordu. Tek istediğim onu rahat bırakmalarıydı. Umarım öldüğüm zaman Merve onu koruyabilirdi. Koruyacağını biliyordum. Bunu ne pahasına olursa olsun yapardı.
“Merak ediyorsun değil mi? Senin için neden biz görevlendirildik” dedi Haures.
“Hiç merak etmiyorum. Aslına bakarsanız umurumda bile değilsiniz” dedim dişlerimin arasından.
Sırtımda bir çok yara oluşmuştu ve canım oldukça yanıyordu. Her darbede acı çığlıklarımı içimde saklamak için çalışıyordum. Sözlerim onu daha çok sinirlendirdi ve kızgın bir demirle göğsüme baskı yaptı. Ahhh... Allah’ım bu çok acı vericiydi.
“Cesur çocuk” dedi Euryome. İğrenç bakışları beni süzüyordu.
’’Seninle özel olarak ilgilenmek istedik. Garip bir yaratıksın ve komiksin. Bir insana aşık olmak ha ne kadar saçma! Nasıl başardın bunu?” dedi kahkahalar eşliğinde. İğrenç sesi kulaklarımı tırmalıyordu.
“İşinizi bitirin bence bir an önce çünkü sizinle eğlenemeyecek kadar sıkıldım” dedim alayla. Elinde ki demir tekrar göğsümü yaktı.
“Ahhhhh…” diye bir çığlık attım. Kendimi tutamayarak.
“Daha yeni başladık. Sıkılmak gibi bir lüksün yok. Bizimle burada eğleneceksin tabii ne kadar eğlenebilirsen” dedi Haures.
Ve elindeki halatla sırtıma bir darbe indirdi. Canım yanıyordu. Hiç bu kadar acı çekmemiştim. Tabii Melis’in acısının dışında… Midem de bir ağrı hissediyordum ayrıca. Bunun neden olduğunu anlayamıyordum. Canımın yanmasını bastırmak için gözlerimi kapadım ve Melis’in güzel yüzünü getirdim gözlerimin önüne.
Yaşadığımız her güzel an, birlikte olduğumuz her güzel saniyeyi tek, tek aklımdan geçiriyordum. Bir tebessüm oluştu yüzümde. Onunla yaşadığım her dakika için Allaha şükrediyordum… Bunu yaşamaya değerdi. Onun için ölmeye değerdi.
“Hah. Deli bu, aklını kaçırmış. Hiç böyle şey de görememiştim. Gülüyor…” dedi Eurynome. Çenemde bir baskı hissettim.
“Gözlerini aç” diye emretti Eurynome ve açtım. Tam karşımda yüzünü bana yaklaştırmış gözlerimin içine bakıyordu. Eli çenemi kavramış sıkıyordu. Nerdeyse kırılacak derece canımı yakıyordu.
“Neden gülüyorsun? Şu anda acı çekmen gerekiyor” diye sordu. Şaşkınlık vardı gözlerinde.
“Dünyadaki en değerli şey geldi gözlerimin önünde. Ondan gülüyorum. Bana çektirdiğiniz acıları hissetmiyorum bile. İnsanken bile sizlerden daha güçlüyüm” dedim. “Hım..” dedi ve elini benim çenemden kendi çenesine götürdü ve ovuşturdu çenesini.
“Bu güzel insan Melis öyle değil mi? Merak ettim doğrusu. Seninle işimiz bitince onunla da bir görüşelim. Nasıl bir etkisi var? Belki biz de insan oluruz? Öyle değil mi Generalim?” dedi.
Allah’ım ben Feyza ve Mehmet’ ten korkarken onları da Melsi’e yönlendirmiştim. Bu işten nasıl kurtulacaktı. Hiç bir şekilde ona yardım edemezdim. Sadece Merve’ nin onun yanından hiç ayrılmaması için dua edebilirdim.
“Rahat bırakın onu! Rahat bırakın! Beni öldüreceksiniz yetmiyor mu? Onu rahat bırakın” dedim bağırarak.
“Ha ha olur” dedi General Haures alayla. Ve işkencesine büyük bir zevkle devam etti.
Bendenim acıyla yanıyordu. Boğazlarım kurumuştu. Boğazlarımın bir ihtiyacı vardı ama ne? Yutkunmak sanki yırtıyordu boğazlarımı. Sırtımdaki ve göğsümdeki yaralar sızlıyorlardı.
İşkenceleri saatlerce sürdü. Artık katlanabilecek takatim kalmamıştı. Başım dönüyor kendimi halsiz hissediyordum. Her yanım sızlıyordu. Yüzüme attıkları yumruk darbeleri gözlerimin şişmesine neden olmuştu. Görmekte zorlanıyordum. Etrafı buğulu görüyordum. Vücudum asılı kalmaktan yay gibi gerilmişti. Kıpırdamak bana çok zor geliyordu. Bir anda dondular. Bana hayretle bakıyorlardı. İçimde bir şeylerin hareket ettiğini hissediyordum.
“İnanılacak gibi değil” dedi Haures şaşkınlıkla.
“Bence de generalim” dedi Eurynome.
“Duyuyor musun sende sesi?” dedi general.
“Evet, hem de en şiddetli şekilde dedi”
Neden bahsettiklerini anlamamıştım bir an için.
“Ahh kalbi atmaya başladı. İnanılmaz” dedi General Haures.
“Bunu yüce Adramelch’ e söylemeliyiz hemen” dedi Eurynome.
“Sen burada bekle Eurynome. Onu yalnız bırakmayalım ben gidip yüce Adramelch’ e haber vereceğim” dedi Haures
Başımı şaşkınlıkla ve güçlükle kaldırdım ve onlara baktım. Kalbimi içimde hissetmeye çalıştım. Ahh evet atıyordu. Tamamıyla insan olmuştum şimdi. Ama ne değeri vardı ki bir anda beni bağladıkları zincirlerden çözdüler ve sadece ellerimi bağladılar. Kıpırdayacak halim yoktu ki. Ellerimi kullanıp kaçmaya çalışayım. Zaten öyle bir isteğimde yoktu.
Lanet olsun neden beni öldürmeden bırakmışlardı. Bu kadar acıyı bendimin kaldırabileceğini sanmıyordum. Zindanın kapısını kilitlediler ve anında gözden kayboldular. Giderken mırıltılarla konuştuklarını duyabiliyordum ama ne konuştuklarını anlayamamıştım. Ama Euryome’ in beni burada bekleyeceğini biliyordum.
Bütün vücudum ağrıyordu ve sızlıyordu. Melis’in canının onu kestikleri zaman ne kadar yandığını düşündüm. Bu daha acı vermişti bünyeme. Başımı yere koydum. Karnımda ki acayip ağrı beni çok fazla rahatsız ediyordu. Kafamı tutamıyordum. Bir anda gözlerimin kapandığını hissettim ve bilinçsizliğe doğru yol alıyordum.
Ahh uyumak bumuydu? Belki de bayılmak. Ama bir süreliğine acılardan uzaklaşmak güzel olacaktı. Gülümseyerek gözlerimi tamamen kapadım. Şimdi sadece karanlık vardı. Acılarımın yavaş, yavaş kaybolduğunu hissediyordum sanki.
Tamamen bilinçsizliğe dalmadan önce Melis’le beraber uyumanın nasıl olacağını düşündüm. Muhtemelen paha biçilemez bir şey olurdu. Seni çok seviyorum dedim kıpırdamayan dudaklarımın arasından ve bilinçsizliğin kollarına bıraktım kendimi…
Okuduğunuz ve destekleriniz için teşekkürler Yazarlar; Sesiz_rüya, Nosi | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! C.tesi 31 Tem. 2010, 18:54 | |
| Merve nin Melekleri "Plan" [Merve]
Melis’ le ayrılıp hemen şatomuza, kraliçemizin yanına gitmem lazımdı. Ondan yardım istemeliydim. Tek başıma bir şey yapamazdım. Şatomuz ormanın içerisin de etrafı ağaçlarla kaplı bir yerdeydi. Oraya kimse gitmiyordu çünkü o orman için lanetli diye dedikodu yayılmıştı.
Kapıda duran korumacı Rens’ e selam verdikten sonra hızlıca uzun koridordan yürüyordum karşıma Büşra melek çıktı.
“Selam Merve nasılsın?” dedi.
“Çok acelem var hayatım. Bir şeytanın bana yardıma ihtiyacı var” dedim
“Anlamadım. Şeytan mı?” diye sordu. Şaşırmakta haklıydı. Meleklerin bir şeytana yardım ettiği hiç duyulmamıştı ve hiçte mantıklı bir şey değildi. Ama ona her şeyi kısadan anlatmam lazımdı çünkü ona ihtiyacım olabilirdi.
“Evet canım. Benim koruyuculuğunu yaptığım Melis’i rahatsız eden ama sonradan pişman olup ve aşık olan bir şeytan. Adı Eğmen. Melis’ le ayrıldılar ve şuan kendini yok ettirmek için konseylerinin yanına gitti ve Melis çok pişman onu kurtarmamız lazım. Çünkü o insan olmaya yaklaşıyor. Bir şeytan aşık oldu, ağlayabiliyor ve hatta tanrıya şükrediyor düşünebiliyor musun?” dedim.
“Şaka yapıyor olmalısın. Bu mümkün değil. Daha önce böyle bir şeyle hiç karşılaşmadım” dedi. Doğruydu aslında söyledikleri çünkü bende daha önce hiç karşılaşmamıştım.
“Görüyorsun dimi sevgili Büşra’ cım aşk şeytanı bile insan yapabiliyormuş demek ki” dedim ve gülücük gönderdim. Büşra’ da aynı gülücükle bana karşılık verdi ve yanakları kızardı. Yanakları kızardı! Hımm bu güzel haberdi işte. Demek o da aşık olmuştu.
“Adı ne?” diye sordum.
“Jacob” dedi.
“ Hımm güzel isim miş. Neyse canım benim daha fazla vakit kaybetmeden ana Kraliçe Banu’ yu görmem lazım. Sende buralarda ol. Sana ihtiyacım olabilir” dedim. “Tamam” dedi ve ben hızlıca merdivenleri çıkarken Kübra ile karşılaştım.
“Hayırdır Merve kardeş ne bu acele” dedi
“Kübra’ cım inan bana çok acelem var Büşra’ ya anlattım olanları ona git sana her şeyi anlatsın. Sözlün Jared’ e de anlat. Size de ihtiyacım olabilir” dedim.
“Tamam hayatım. Sana yardım için her şeyi yaparım” dedi. Gülücükle karşılık verip merdivenleri çıkmaya devam ettim. Ana kraliçenin yanına gitmeden önce bir sürü korumanın önünden geçmem lazımdı.
“Merhaba Michael Ballack. Acilen Kraliçeyi görmem lazım” dedim.
“Tamam, geçebilirsin” dedi. Bu adamı seviyordum gerçekten Billur’ la çok yakışıyorlardı. Onların mutluluğu bütün melekleri mutlu ediyordu.
“Selam Merve. Hayırdır seni burada görmek ne güzel” dedi Gerard.
“Acilen kraliçeyi görmem lazım mümkün mü?” diye sordum.
“Hemen sorup geliyorum burada beni bekle lütfen” dedi ve kraliçenin odasına girdi. Zaman ilerliyordu. Ve her geçen zaman Eğmen’ in aleyhine oluyordu ve aynı zamanda Melis’ in. Gerard nihayet çıktı odadan.
“Tamam Merve girebilirsin” dedi.
“Tamam teşekkürler Gerard” dedim ve odaya gittim.
“Merhaba sayın Banu kraliçe. Benim sizden bir isteğim olacaktı” tam olanları anlatmaya devam ediyordum ki susmam için elini kaldırdı.
“Tamam, Merve her şeyi biliyorum. Bütün olanlardan haberim var. Eğmen iyi biri… O doğru yolda ilerliyor. Kurtarmak için ne gerekiyorsa yap. Yanına hangi melekleri almak istiyorsan alabilirsin. Benim özel korumalarım Gerard ve Michael’ i de alabilirsin. Çünkü onlara gerçekten ihtiyacın olacak. Lütfen iyi bir plan yapında gidin. Kendinize dikkat edin. Allah yardımcınız olsun” dedi. Her şey bu kadar yolunda gittiğine inanamıyordum. Umarım şeytanlarla savaşırken de her şey böyle yolunda giderdi.
“Çok teşekkürler Kraliçem. Allah yanınızda olsun” dedim. Selamlayıp tam odadan ayrılırken Kraliçe,
“Gerard ve Michael’ e söyler misin gelsinler. Sende dışarıda onları bekle” dedi
“Peki efendim” dedim ve hemen odadan çıktım. Gerard ve Michael’ in yanına gidip
“Kraliçe sizi yanına çağırıyor” dedim. “ Peki” deyip hemen gittiler. Dışarıda beklemeye başladım. Bir yandan plan kurmaya çalışıyordum ama bu çok zor olacaktı. Büyük bir sorumluluk almıştım. Arkadaşlarımın hayatını da tehlikeye atıyordum. Bunu yapmaya hakkım yoktu ama biz melektik ve bizler insana yardım etmek için yaratılmıştık. Gerekirse ölürdükte. Michael ve Gerard aynı anda kapıdan çıktılar. Hemen yanıma gelip
“Sana yardım için her şeyi yaparız. Senin emrindeyiz” dedi Michael ve Gerard da “Evet emrindeyiz” dedi. Çok duygulanmıştım. İnsan dahi olmayan ama insan olmaya yakın bir şeytan için hayatlarını tehlikeye atacaklardı.
“Sağ olun arkadaşlar. Hemen melekleri toplayalım. Katılmasını istediğim melekler, Büşra, Billur” Billur dediğim zaman Michael’ ın yüzünde ki sevinci görebiliyordum. Bende Michael’ a gülümsedikten sonra isimleri saymaya devam edecektim ki Gerard’ ın yüzünde ki endişeyi gördüm. Eminim Yeşim’ in gelip gelmeyeceğini merak ediyordu onu daha fazla endişeye sokmak istemedim ve isimleri saymaya Yeşim’ in ismini söyleyerek devam ettim.
“ Yeşim, Hava, Kübra, Sümeyye, Arya, Sevim, Jacob, Jared, Utku ve Yağmur” Hava’ nın ve Yağmur’ un vücutlarından yayılan ışıkla göz kamaştırma olan özel güçleri bizim çok işimize yarayabilirdi.
“Arkadaşlar siz hemen toplantı odasına geçin bende Büşra’ yı bulup herkesi çağıracağım. Hepimiz oraya geliyoruz” dedim. “Peki” deyip gittiler. Büşra’ yı nerede bulacağımı çok iyi biliyordum. Hemen Jacob’ ın nöbet tuttuğu yere gittim. Tam tahmin ettiğim gibi. Büşra ve Jacob hararetli bir şekilde benden duyduklarını anlatıyordu.
“ Selam” dedim ve onları öyle görünce gülümseye bildim. Bu hareketim Büşra’ yı çok utandırdı. Hemen kendimi toplayıp,
“Büşra düşünce gücüne ihtiyacım var. Lütfen bana yardım eder misin?” dedim.
“Tabii hayatım istediğin güç olsun” dedi ve güldü. Çatlak kız ne olacak
“ Peki o zaman sayacağım isimleri düşüncenle toplantı odasına çağırır mısın?” dedim.
“Tabii ki büyük bir zevkle “ dedi.
“ Billur, Yeşim, Arya, Hava, Sevim, Sümeyye, Utku, Yağmur, Jared ve Kübra” Kübra derken gülebildim. Çünkü iki çatlak bir ipte oynamazdı. Onların birbirlerine takılırken bütün melekler çok eğleniyorduk.
“Kübra mı? İki çatlak fazla olmaz mı? “ dedi. Başka ne demesini bekleyebilirdim ki?
“Hayır hayatım. Şeytanların karşısına ikinizi götürürsem --yeter ki sussunlar alın Eğmen’ i veriyoruz. Yeter ki bu ikisini alın buradan -- demeleri kesindir” dedim ve güldüm
“ Ha ha ha çok komik” dedi ve çağırmak için konsantre oldu. Bende Jacob’ a göz kırptım ve “sende geliyorsun” dedim. Güldü ve “ Peki” dedi.
……
Toplantı odasının kapısına geldim. İçeri girmeden önce tüm cesaretimi toplamam lazımdı. Sonuçta sevdiğim arkadaşlarımı tehlikeye atıyordum. Derin bir nefes aldım ve kapıyı yavaşça açtım. Kimse geldiğimi fark etmemişti.
Billur, Michael’ la, Büşra, Jacob’ la, Yeşim, Gerard’ la, Kübra, Jared’ le , sohbet ediyorlardı ve hepside halinden oldukça memnundu. Arya gurbette ki sevdiği Lestat’ a mani yazıyordu. Sevim’ le Utku şakalaşıyor Yağmur’ da güzel kahkahasıyla onlara eşlik ediyordu. Diğer tarafta Hava ile Sümeyye de hayatlarını kurtardıkları insanlar hakkında konuşuyorlardı. Ama Hava nın aklı Peeta deydi. Peeta Capitol Ülkesine gitmek zorunda kalmıştı. 13. mıntıkada saklanan insanları kurtarması gerekiyordu…
Bu güzel anı bozmak istemiyordum ama konuşma yapmam lazımdı. Vakit geçiyor ve Eğmen’ in hayatı gittikçe tehlikeye giriyordu. Öksürerek herkesin dikkatini toplamaya çalıştım ve bunda da oldukça başarılı oldum. Herkes sustu ve bir anda bana baktı.
“Evet arkadaşlar bugün bura da neden toplandığımızı hepimiz biliyoruz. Eğmen adında ki bir şeytan insan olmaya yaklaştı. Bu bir ilk ve biz onu kurtaracağız. Bunun için her birinize büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu sorumluluğu başarı ile yerine getireceğinize inanıyorum. Keşke burada Nosi ve Eric’ te olsaydı. Onların yardımına çok ihtiyacımız olacaktı ama Banu Kraliçe onları bir adaya tatile gönderdi.
Onun için onlarsız bu yola koyulacağız. Sizlerinde bu savaşta başarılı olacağınıza inanıyorum. Herkes benim komutlarımla hareket edecek ve asla sözümden çıkılmayacak. Anlaşıldı mı?” dedim.
Herkes başıyla onayladı ve ben sözüme devam ettim.
“Peki sorusu olan?” dedim ve kısa bir sessizlikten sonra
“Madem kimsenin sorusu yok şimdi herkes dağılsın. Yarın sabah yedi de yola çıkacağız. Yarın bizi uzun ve yorucu bir gün bekliyor. Herkese iyi geceler” dedim ve herkes dağıldı.
Destekleriniz için teşekkür ederiz Yazarlar; Sesiz_rüya, Nosi
| |
| | | notizia Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 93 Tür : Kurt Kız Yaş : 29 Nerden : Can you see my heart? You are in the it, Jake!!! (Jake'm) Kayıt tarihi : 20/12/09 Lakap : Çatlak derler bana bilmem ama. :D
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Çarş. 18 Ağus. 2010, 23:37 | |
| Merve'nin Melekleri... Çok güzeldi yaa.. | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Cuma 27 Ağus. 2010, 06:41 | |
| Teşekkürler canım. Her ne kadar yorum yapan olmasa bile ben inatla bölüm yollamaya devam ediyorum | |
| | | Ivalayn Hall Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 16 Tür : Kurt Kız Nerden : İstanbul Kayıt tarihi : 24/08/10
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Salı 30 Kas. 2010, 15:45 | |
| | |
| | | nosi New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 100 Nerden : istanbul Kayıt tarihi : 18/12/09
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Paz 05 Ara. 2010, 13:00 | |
| Ivalayn Hall sen yeter ki konuş. Kimse yorum yazmıyor kimse okumuyor diye uzun zamandır yeni bölüm göndermedik. Birilerinin okuduğunu görmek güzel. Madem okuyucularımız var -bir tane bile olsa - göndermeye devam ederiz. Çok mutlu olduk teşekkürler. | |
| | | Ivalayn Hall Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 16 Tür : Kurt Kız Nerden : İstanbul Kayıt tarihi : 24/08/10
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| | | | hayattt Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 12 Tür : Vampir Nerden : Twilight gezegeni Kayıt tarihi : 14/01/11
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Paz 13 Şub. 2011, 19:33 | |
| | |
| | | hayattt Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 12 Tür : Vampir Nerden : Twilight gezegeni Kayıt tarihi : 14/01/11
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Ptsi 14 Şub. 2011, 15:45 | |
| ama hadi ya çok merak ediyorum çok güzel yazmışsın seni çok beğendim herşey gönlünce olsun ama bu hikayeye devam et bu kız için eller havaya | |
| | | Ivalayn Hall Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 16 Tür : Kurt Kız Nerden : İstanbul Kayıt tarihi : 24/08/10
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Cuma 18 Şub. 2011, 20:05 | |
| Evet uzuun bi zamandır Bölüm eklemiyolar.
Yeni bölümlerini bekliyoruz...
Unutmayın bizi burda Cehennemdeki Işık Sevenlerini (:[center] | |
| | | Miss_CuLLeN Moderatör
Paylaşım Gücü : 362 Tür : Vampir Yaş : 24 Nerden : Edwardmın kalpinden:) Kayıt tarihi : 25/01/11 Lakap : çiçi kıs :)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! C.tesi 19 Şub. 2011, 11:13 | |
| ayy cidden mükemmel bi hikaye yeni böölümü sabırsızlıkla bekliorm | |
| | | seher New Moon | Aktif Hayran
Paylaşım Gücü : 129 Yaş : 33 Nerden : alacakaranlıktan Kayıt tarihi : 01/02/10 Lakap : seher
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Paz 20 Şub. 2011, 15:30 | |
| ben de uzun zamandır takip edemiyordum gerçekten çok güzel olmuş yine devamını bekliyorum | |
| | | hayattt Twilight | Yeni üye
Paylaşım Gücü : 12 Tür : Vampir Nerden : Twilight gezegeni Kayıt tarihi : 14/01/11
Kişi sayfası Yönetimden Alınan Uyarı: (0/0)
| Konu: Geri: Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! Ptsi 21 Şub. 2011, 18:43 | |
| gerçekten çok güzel ama çok bekletiyorsunuz okuyucularınızı lütfen bizi anlayın yada bu hikayenin nerede yayımladığınızı söyleyin oradan bakalım | |
| | | | Cehennemdeki Işık... Çok uzun aradan sonra YENİ BÖLÜMLER VE FİNAL! | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|